Cumhurbaşkanlığı seçimi ikinci tura kalırsa, HDP hiç tereddütsüz Erdoğan’ın karşısındaki adayı destekleyecekmiş...
Meral Akşener olsa bile mi?
Evet, Meral Akşener bile...
Bunu, HDP’nin sözcüsü Ayhan Bilgen söylüyor.
Nasıl yani?
HDP, kavmiyetçilikte ve saf ırkçılıkta rakip tanımayan Ümit Özdağ gibilerin toplaşma mekânı olan partinin adayını mı Cumhurbaşkanı olarak görmek istiyor?
Bu mudur geldikleri son nokta?
Bir de buyuruyor ki muhterem: “Bizim yarışımız iktidarla...”
Erdoğan gitsin de, kim gelirse gelsin... İsterse bugüne kadar Kürt kimliğini “araz” olarak gören ve Kürt sosyolojisinin ancak tediple (ya da silah zoruyla) ıslah edileceğini savunanların adayı Muharrem İnce gelsin...
Öyle mi Ayhan Efendi?
Bu Ayhan Bilgen, bir zamanlar “İslamcı” kılığıyla dolaşıyordu mahallede... Kimin “sokuşturması”ydı ya da hangi mutemet aklın ürünüydü bilmiyorum ama Mazlum Der başkanlığı döneminde, anti-Kemalist roller kesiyordu.
Bugün, Erdoğan’a karşı laikçi-Kemalist ve “aydınlanmacı” ırkçılarla kol kola... Hatta “hiç tereddütsüz” onların Cumhurbaşkanı adayını destekleyeceklerini söylüyor.
Şaşırdık mı?
Elbette hayır.
Bu işler böyledir zaten.
Kürt siyasetinin “temsilcisi” olduğunu ileri sürenler, “Kürt solu” içinden çıkmışlardır... Kürt solu da, “Türk sol hareketinin” bir cüzü, bir uzantısı, yedekte tutulan bir parçasıdır.
Sol, Türkiye’de, “emek” telakkisi üzerinden yükselmedi, resmi ideolojinin açtığı alanda kendini var etti.
Dolayısıyla, resmi ideolojinin çekim alanından kurtulamadı.
Resmi ideolojiyle meselesi de, kardeşler arasındaki meseleydi, bir “yer kapma savaşı”ydı. Yani, kopuşlar ve karşıtlıklar konjonktürel zaruretlerden kaynaklanıyordu, asla “radikal bir kopuşa” işaret etmiyordu.
İttihat ve Terakki’den neşet etmiş Türk solu ilerlemecidir, şeklen batıcıdır, laikçidir, pozitivisttir...
Hatta Kemalist’tir... (Emin Çölaşan gibilerin savunduğu bir Kemalizm’dir bu... Ayhan Bilgen’ler, Çölaşan’gillerle pek bir imtizaç ediyor şu günlerde. Erdoğan’ın “birleştirici” gücünü görüyorsunuz.)
Dolayısıyla, Türk solunun bir cüzü ve uzantısı olan Kürt solu da ilerlemeci, batıcı, laikçi, pozitivist nitelikleriyle ortaya çıkacaktı... Ve öyle oldu.
HDP’ye bakıyoruz, Türk solunun bütün hastalıklarını tevarüs etmiş görüyoruz.
Dilleri, jargonları, tavır alışları laikçi Türk seçkinlerinden farklı değil.
Bölge, “geri bir bölge” onlara göre...
Bu “geriliğe” neden, feodal unsurların ayıklanamamış olması.
Dolayısıyla, Kemalizm’in Türkiye’nin batısında yaptıklarını, Türkiye’nin doğusunda da yapmak ve “dinci-gelenekselci” anlayışlarla mücadele etmek iktiza... (Mesela Yasin Börü’yü, dinci-gelenekselci addettikleri için öldürdüler.)
Kürt açılımı yapan, Kürt dilini ve Kürtçe yayıncılığı “yasak” kapsamından çıkaran, resmi asimilasyon politikalarına son veren AK Parti hükümeti de, yine HDP’lilere göre bu dinci-gelenekselci anlayışın bir ürünü ve uzantısı.
Bazıları, “Nasıl oluyor da HDP, bölgede bir tek milletvekili bile çıkaramayan CHP ve İYİ Parti’yle ittifak yapabiliyor? Bunlar düşman yapılar değil miydi?” diye şaşırıyor ya...
Şaşırmayalım...
Bölge, kendisine “sol” süsü veren birtakım “Stalinist” örgütlerin ve terör gruplarının tahakkümü altında. Ki, batıdaki türdeşleri gibi laikçi, pozitivist ve Kemalist özellikler gösteriyorlar.
Eskiden (batının taşeronluğunu yapan “bürokrasi” eliyle) Ankara’dan güdülüyorlardı.
Makas değiştirdiler. Artık “doğrudan” Brüksel’den güdülüyorlar.
Sahipleri “İslamcı olun” diyor, İslamcı oluyorlar... “Saf ırkçılarla ittifak kurun” diyor, ittifak kuruyorlar...
Elbette şaşırmıyoruz!