Tarih, 26 Mart 2012... Yer, Lübnan’ın kuzeyindeki Sünni bölgesinin merkezi, Trablusşam, Lübnan-Suriye sınırı... Suriye Savaşı birinci yılında... Savaşın bölgeye etkilerini yerinde görmek için son derece kritik bir bölgedeyim, o, güçlü yürekli kadınla, büyük bir trajedinin ilk ipuçlarının yaşandığı o günlerde karşılaşıyorum. Adı, Lama Slayhi... Beşar’ın katiller sürüsünden Lübnan’ın Sünni bölgesine sığınan insanların, özellikle kadın mağdurların yaralarının sarılması için 24 saat çalışan bir “insanlık emekçisi...”
Tanık olduklarını anlatırken, güçlü bir senaristin elinde Oscar’a aday olacak filmin sanki ana temasını aktarır gibi: Beşar’ın adamları, tecavüzü bir cezalandırma unsuru olarak kullanıyorlar. Çok sayıda masum Sünni kadına, üstelik eşlerinin veya babalarının önünde tecavüz ediyorlar. Genç bir çift sınırdan kaçtı, kadın hamile. Aldım, doktora götürdüm, eşi, muayene odasının kapısında bekliyor. Kadın doktora, o çocuktan kurtulmak istediğini söyledi, doktor çok öfkelendi, sesi koridorlarda yankılandı. “Sen bir Müslüman kadın olarak benden nasıl böyle büyük günaha ortak olmamı istersin” diye bağırıyordu, eşi içeri girdi, doktora şunu söyledi: Doktor bey haklısın ama, eşime Suriye’de tecavüz ettiler, o çocuk bu tecavüzün eseri, ben ise eşimi çok seviyorum ve bütün bunları unutup yeni bir hayat kurmak istiyorum, senden ricam bize şans vermendir. Doktor kabul etti, işlem tamamlandı. Onlar yeni bir hayata başladılar. Ama, Suriye’de onbinlerce Müslüman kadının yaşadıklarından büyük utanç duyup intihar ettiklerini de izliyoruz...
MÜSLÜMAN’IN DERDİ ÇOK BÜYÜK...
O günlerde yazmıştım, bugün neden tekrarlıyorum, çünkü, Müslüman coğrafya, tarihinin en korkunç saldırısıyla karşı karşıya, milyonlarca masum Müslüman katledildi, katliam devam ediyor, Bosna Savaşı’nda başlayan Müslüman kadına insanlık dışı saldırılar, Suriye-Irak-Yemen-Libya’da neredeyse bir “savaş kuralı” haline gelmiş durumda...
Burada “ulema” olarak adlandırdığımız isimlerden ise, bu yaşanılanlara dönük “çıt” yok, birinin yazdığı sigara içen türbanlı kızlar yazısına Mehmet Metiner gereken cevabı vermiş, ekleyeceğim lafım da yok... “Cüppeli” olarak anılanı ise “kıdem tazminatı caiz değildir” diye kendince bir fetva verdi, döndük baktık, fabrikaları ve yanında çalışan emekçiler varmış, nerede kaldı “kul hakkı” diyen yok...
Biz buralarda kadının kılığı-kıyafeti ile uğraşır, Atatürk heykellerine tırpanlı kumpas saldırılarını tartışırken, milyonlarca Musullu kadın-çocuk hala mülteci kamplarında yaşıyor, başlarına da gelmedik kalmıyor, farkında mısınız?..
Yarın, PKK’nın girdiği Rakka, Haşdi Şabi’nin işgal edeceği Telafer’de neler yaşanacak, düşünebiliyor musunuz?..
Din alimiysen, ulema olarak adlandırılıyorsan, bu dünyadaki bütün teferruatı bir kenara bırakıp Müslüman coğrafyanın tamamındaki trajediyle hemhal olup, dikkatini dağıtmayacaksın, ümmet yıkılmış, buradan söylediğimiz “yüzyıllık hesaplaşmanın” kanlı anaforunda zelil olmuş, biz neler tartışıyoruz?..İki de bir kadının kıyafeti için ortalığa dökülen o meczuplara da bir sözüm var, İslam adına hayırlı bir iş mi yapmak istiyorsun, bak sınır orada, ötesinde Türkmen tugayları var, al silahı eline katıl onlara, şehitlik mertebesi için vur kendini cepheye, ne diye Maçka Parkı’nda kadın taciz ediyorsun?...
MESCİD-İ AKSA İÇİN SÖYLEYECEK LAFIN YOK MU...
Bilenler bilir, buradan da söyleyeyim, alnım beş vakit secdeye değmez, ama bütün hayatım, Müslüman’ın saldırıya uğradığı Dağlık Karabağ, Bosna-Hersek, Kosova, Lübnan, Filistin, Libya’da savaş muhabirliğinde, Irak-Suriye’de “bağımsızlık cihadına” besmeleyle kalkmış haklı ve mazlumların yanında geçti...Rabbim beni, 15 Temmuz akşamı o emperyalist saldırıya karşı direniş yayını yapmakla görevlendirdi.
Bakıyorum, FETÖ elebaşına, kıymeti kendinden menkul “din adamı”(!) ya, arkadaş senin saldırıya uğramış Mescid-i Aksa için söyleyecek tek kelimen yok mu? Yok!.. Çünkü saldıran tarafın müttefiki, tıpkı Birleşik Arap Emirlikleri emiri gibi...
Ey Müslüman dikkat et!..
Bugünümüzü, din adına konuştuklarını söyleyenlerin yaptıkları esir alıyor, İran’ın dini lideri Ali Hamaney’in eline, “Beyrut Kasabı” Ariel Şaron’un eline bulaşandan daha çok Müslüman’ın kanı bulaşmış durumda...
Onun-bunun lafıyla dikkatini dağıtma, yaşamın sana zorladığı gerçeklere karşı hazırlıklı ol, direncini bile...
Önündeki durum açıktır: Ya, olacaksın... Ya, öleceksin...