İran’ın içinde bulunduğu ekonomik durum ve sosyolojik çalkantı, uzun zamandır kamuoyunda eleştiri konusu. İran ideolojik bir devlettir. Ve bu nedenle toplum uzun yıllardır çeşitli ambargolara göğüs gerebildi ve bu süreç İran yönetimi tarafından iyi yönetildi. Şimdi ise durum çok farklı. İran’ın geniş İslam coğrafyasındaki yayılmacılığı, ciddi maliyet talep ediyordu. Ve İran bu maliyeti ödedikçe bunun olumsuz yansıması sadece coğrafyada değil, İran’ın içinde de ekonomik olarak renk vermeye başladı. Haliyle bu yansıma insanların hayat şartlarını ve refah durumunu etkiledi.Elbette bunun yanı sıra etnik kimlikler ve özgürlükler meselesi, giderek daha fazla konuşulmaya başlandı ve açıktan taleplerin ortaya çıkmasına şahitlik ettik.
İran’ın; Suriye ve Irak başta olmak üzere, coğrafyaya agresif yayılmacılık potansiyeline bir müddet fazla ses çıkarmayan Amerika, Trump yönetimi ile yeni ve ağır söylem ve eylemlerle devreye girdi. İsrail’in nihai planı için İran’ın coğrafyadaki yayılmış hali sıkıntı niteliğindedir. Başından İran’a ses çıkarmayan ABD’nin, şimdi çıkardığı yüksek sesin sadece Trump ve ekibi ile alakalı olduğu düşüncesine dayanmak fazla iyi niyetli olurdu. ABD; İran’ın yayılmacılığına zemin oluştururken, daha sonra bu durumun Sünni Müslüman dünyası için ciddi sorun oluşturacağını bilmekteydi! Mesele zaten tam da bu noktada ayrışmayı temin etmek idi. Nitekim ki, Suudi Arabistan ile İran’ın coğrafyadaki tutumları, nihai sonuca ulaşıldığının kanıtıdır. İran bir dönem kendine açılan bu alanla, İslam dünyasının tek unsuru olarak Batı dünyası tarafından muhatap alındığı konusunda yanılgıya uğradı. Tavırlarındaki hataların esasını, bu yanılgı oluşturdu. ABD; Orta Doğu’da büyük hasarın oluşması için İran’ın karıştırılmasını benimsemiş durumda. Bu baskıların nihai gayesinin, İran’ın yayılmacılıktan vazgeçmesini temin etmek olabilir mi?
İran toplumu ile yönetim ve devleti arasındaki sorunların derinleşmesinde, ekonomik şartların esas rol oynadığı aşikârdır. Böyle sorunlu zamanda bazılarının çok zengin, bazılarının ise ciddi ekonomik sorunlarla baş başa kalması, toplumdaki gerilimin esas nedenlerindendir. İran rejimine yönelik ABD’den çıkan tehdit içerikli mesajların İran’da bazı kesimlerce karşılık bulması da İran’ın sorunlarından biridir. Toplum sadece dış tehdit üzerine dizayn edilmiş algıdan yorulmuş gözükmekte. Çünkü toplumun refahına yönelik hiç bir gelişme söz konusu değil! Mesele şu ki, ABD esasında bu durum üzerine bir şeyler inşa etmek istemekte. Bunu yaparken karşılık bulduğu zeminin hakkını hukukunu değil, İran yönetimine baskı motifini pekiştirmekte. Sadece yaptırımlarla değil, hem de sokaklardaki gerilim üzerindeki etkisini de kullanmak istemekte. Kısacası meselesi sokaktaki gerilim değil, bu gerilimi İran yönetiminin yayılmacılıktan geri adım atması için kullanmaktır. İran konusunda AB ülkelerinin tutumu, özellikle Almanya ve Fransa’nın yaklaşımının, ABD’yi dengelemeye gücü yetecek mi? Ve Avrupa bu krizin derinleşmemesinde tarihi rolü üstlenebilecek mi?
Türkiye’nin İran’a karşı ambargolara karşı koyması ve bu tutumdan geri adım atmaması tezlerine ve ilkesine göre tavır olmuş olacaktır. Nitekim ki Türkiye şimdiye kadar İran’dan farklı olarak ilişkilerde ilkeli tutumundan vazgeçmedi. Türkiye’nin bu tutumunu Almanya ve Fransa’nın takınacağı tutum pekiştirecek gibi. Tabii ki “AB, bu tutumu sonuna kadar sergileyebilecek mi” sorusunu da sormadan geçemeyeceğim. ABD her ne kadar baskıcı ve dayatmacı tavırları ile gerilimi derinleştirmede karşısında itiraz eden ülkelerin artması, yeni dönemin şekillenmesinde rol oynayacaktır. Lakin şimdilik ABD, İran’ın yayılmacılığı üzerine “nasıl durdurulur” hesaplarını yapmaktan geri adım atmayacak!
Peki,İran geri adım atacak mı? İşte ABD; İran sokaklarındaki doğal ve kendi içinden gelişen itirazları, büyük gerilime dönüştürerek ve baskı dozunu artırmak suretiyle, bu soruya net bir yanıt aramakta! Görünen o ki, bu cevabı alana kadar, İran’ı karıştırmaktan vazgeçmeyecek!