Öncelikle dün yaşadığım kötü bir bilgisayar 'kazası' nedeniyle CHP yazılarıma bir gün gecikmeli devam ettiğim için okurlarımdan özür diliyorum. Şimdi buyrun devam edelim efendim...
***
İsmet Paşa, Atatürk'ün yanından omuzları çökmüş, ayaklarını neredeyse sürüyerek çıkar. Salih Bozok'la, Kılıç Ali köşkün alt katında kendilerine ayrılmış yatak odalarına geçerler. Tam bu sırada nöbetçinin sesi duyulur:
"Buradan paşam.."
Odaların arası çok ince, kontrplakla kaplı olduğundan Kılıç Ali bütün konuşulanları rahatça duyar:
"Salih Beyefendi benim Gazi'ye hangi duygularla bağlı olduğumu herhalde en iyi biloenlerden biri sizsiniz. Benim "İsmet Paşa" olarak neyim varsa hepsini ona borçluyum... Bu akşam aramızda hoş olmayan şeyler yaşandı. Gazi'nin hakkı var, sinirlerim iyice bozulmuş. Olmayacak şeyler yapıyorum.
"Bu akşam bana başbakanlıktan çekilmemi emretti. Beni başbakan yapan Gazi çekil diyen de Gazi; emrine karşı boynum kıldan ince. Lütfen.. Gazi Paşa beni kovmasın! Bu akşam olanlardan sonra benim Başbakanlıktan çekilmem düşmanlarımız güç kazandırır. Ben Gazi'yi bunca seven milletin karşısında bütün itibarımı yitiririm. Milletin nefretine terk etmesin beni. Yalvarırım..."
Salih Bozok ne diyeceğini şaşırmıştı:
"Sayın Paşam siz çok yakın iki arkadaşsınız. Birbirinize sitem etmişsiniz... Hepsi bu."
"Sizden istirhamım Salih Beyefendi, hemen Gazi'ye gidip bu duygularımı arz ediniz. Bendenize iki haftalık bir süre tanısın, bir dokor raporu alıp yorgunluk gerekçesiyle çekileyim. Çoluğuma çocuğa bırakacağım tek onuru benden esirgemesin..."
Salih Bozok Atatürk'ün yanına girer; olan biteni anlatır. Atatürk güler, sonra da bir cigara yakar:
"Hadi be ya! (Atatürk'ün kağıt oynarken, tartışırken kullandığı, bir tür meydan okuma deyimi) Sofrada pek güzel hava atıyordu! Neden amana düştü bakalım!"
Sonra cigarasından derin bir nefes çeker:
"Pekala.. Bunları kendi bana söylemiş gibi kabul ettim. Yalnız sofrada bir başımıza değildik; bu söylediklerini yarın akşam da herkesin önünde tekrarlarsa, olanları unuturum. İşine devam etsin, biz de işimize bakalım."
Her şey Atatürk'ün istediğince olur. İsmet Paşa sofrada uzun bir konuşma yapar ve sonunda "Ben her şeyi sana borçluyum. Önümde bir yıldız gibi parlayarak beni o günlerden alıp bugünlere taşıyan sensin. Her şeyimi sana borçluyum!" der.
Bu açıklama yeterliydi Gazi için. Gülümsedi ve kadehini İsmet Paşa'nın şerefine kaldırdı.
Ancak Atatürk 1937 yılında Salih Bozok'la birlikte çıktığı son yurt gezisinden perişan halde dönmüştü. "Bütün suç bende.. Ben ilgilenmedim milletin tutumuyla... Her şeyi İsmet'e bıraktım. Şu milletin haline bak! Ne üstte var ne başta.. Yazıktır, günahtır.."
Hemen ertesi gün İsmet İnönü'yü görevden alır, yerine Celal Bayar'ı atar. Yakın dostlarına göre, eğer yaşasaydı, CHP'yi kapattıracak ve yeni siyasi partiler kurduracaktı. Olmadı..