İngiltere’nin ilk Filistin kökenli parlamenteri Layla Moran, Parlamento’ya Filistin’in tanınması için bir yasa teklifi sundu. Bir söyleşisinde, “Filistinli olduğum için orada bir devlet olduğunu biliyorum” demişti. Yasa teklifi gerekçesi de büyük ölçüde bu anlayışa dayanıyor; ortada bir gerçeklik varsa, bunu inkar etmenin anlamı olmadığı ima ediliyor.
Moran’a göre, sorun iki devletli çözüm yoluyla sonlanabilir. Bunun için tarafların masada iki eşit oyuncu olarak yer almaları gerekiyor. Görüşen taraflardan biri devlet olarak kabul edilmediği sürece, ne adil ne de kalıcı bir düzenleme olabilir.
Söz konusu yaklaşım, yıllar boyu savunulan ama bir türlü hayata geçmeyen bir duruma karşılık geliyor. Ancak Moran, bu tür çözümsüzlük durumlarında başka devletlerin manivela işlevi görebileceğini ve bunun da İngiltere’ye yakışacağını ima ediyor. Balfour Deklarasyonu ile İsrail devletinin kurulmasının yolunu açan İngiltere’nin, Filistin Devleti’nin kurulma yolunu da zorlayabileceğini savunuyor.
Bu noktada hatırlatmak gerekir ki, 1917’de ilan edilen Balfour Deklarasyonu, İsrailleri memnun etmemiş, Filistinliler nezdinde de işgalin nedeni olarak görülmüştü.
Tanınan devlet
1987’de başlayan İntifada’nın birinci yılında, 1988’de Filistin Ulusal Konseyi Cezayir’de Filistin’in bağımsızlığını ilan etti. 2000’li yıllara kadar bağımsızlık ilanına sahip çıkan fazla devlet olmadı. BM içindeki statüsü de “gözlemci kuruluş” şeklinde tanımlandı.
Birçok devletin arka arkaya Filistin’i tanıması sonrasında 2012 yılında BM içinde Filistin’in statüsü “üye olmayan gözlemci devlet” mertebesine yükseltildi. Tıpkı 2002’de BM’ye üye olana kadarki İsviçre’nin durumu gibi. Filistin’i bağımsız devlet olarak tanıyan ülke sayısı 137, bu kapsamda ilk adım atan AB ülkesi de İsveç.
BM üyesi devletlerin çoğunluğu tarafından tanınmasına rağmen, Filistin’in gerçek bir devlet olmadığı aşikar. Gerçek bir devlet olması için ille BM üyesi olması gerekmese de, Filistin’in yaptığı “devlet şeklinde üye olma” başvuruları sonuç vermiyor; dolayısıyla BM her ne kadar merkez binasının önüne Filistin bayrağını çekse de, bu devlete devlet muamelesi yapmıyor.
Filistin’in “ara” statüden devlet statüsüne taşınması halinde, İsrail ile yaşanan çatışmaların “devletlerarası savaş” kapsamına gireceği ve Filistin’in Adalet Divanı gibi çok sayıda kuruluşa başvurarak hak arayışına yöneleceği ortada.
Devletten sayılmayan devlet
Layla Moran’ın Avam Kamarası’na sunduğu öneri kabul edilirse, kararın 3 ay içinde ilan edilmesi gerekecek. İngiltere için zor bir sınav, zira bugünkü koşulların mimarı olan bu ülke, belki de tarihle yüzleşmek için bir fırsat bulacak. Ancak, öneri kabul edilirse İngiltere’nin İsrail ve Trump ile ilişkilerinde fırtınalara hazır olması gerekecek, ret edilirse İngiltere’nin Ortadoğu politikalarını gözden geçirme ihtiyacı doğacak.
Alınacak kararın siyaseten bir tercih kullanıldığını ortaya koyacağı söylenebilir. Ancak Filistin’i tanımanın ona devlet muamelesi yapılmasını gerektirmediği hatırlatılmalı. Ne zaman ki Birleşik Krallık Filistin’e bir büyükelçi gönderir ve o büyükelçi güven mektubunu Filistin devlet başkanına sunar; o zaman İngiltere Filistin’e gerçek devlet muamelesi yapmış denebilir.
Birleşik Krallık’tan bu denli radikal adımlar beklenmese dahi, Filistin konusunun Parlamentoda tartışılacak olmasını bile değerli görmek gerekir. Kim bilir belki sorunun çözümünde arabulucu olma meziyetlerini tümüyle yitiren ABD’den boşalan yerin İngiltere tarafından doldurulması mümkün olabilir.