Muharrem İnce, olağanüstü kurultay için yeterli imzayı toplayamadı. Demek ki, Kılıçdaroğlu’nun bir bildiği varmış.
Muhalifler imza tartışmasını sürdürse bile sadece havanda su döverler. Atı alan Üsküdar’ı geçti…
İnce neden başaramadı?
Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığı yüzde 30’u, bir algı operasyonu ile 41 yıldır görülmemiş bir başarı olarak, üstelik de kendi başarısı gibi göstermeye kalktı.
Gerçek öyle değildi. CHP’nin zaten yüzde 25 civarında bir oyu vardı. Bunun yüzde 3 civarında bir kısmı HDP’ye gitti. Ama bunun karşılığında da Muharrem İnce’ye HDP’den oy geldi.
Bir önemli nokta da Erdoğan karşıtı seçmen, ikinci tur için İnce’yi şanslı gördü. Belli medya da bu yönde manipülasyon yaptı. Erdoğan karşıtları Akşener’e değil, İnce’ye yöneldi.
Durum bu iken İnce kendini CHP’nin umudu olarak lanse etti. CHP kurultay delegelerini de bu yönde ikna edeceğini düşünerek olağanüstü kurultay talebinde bulundu.
İnce, selden kütük kapmaya kalktı…
İnce’nin ikna gücü yoktu. Çünkü karanlıkta kalan “seçim akşamı İnce neredeydi?” sorusu kafaları karıştırdı.
İnce, seçim gecesi, söz verdiği halde ortaya çıkmadı. Alttan alta, “İnce çok içti, halkın karşısına çıkamayacak kadar sarhoştu” iddiası yayıldı.
İnce ısrarla bunu inkâr etti. Televizyonlarda “sosyal medyada öyle bir iddia dolaşmış ama ben çok meşguldüm, bana bu durumu anlatmaya çalışan arkadaşın ikazını da dinlemedim” diye geçiştirdi.
Bu konu, geçiştirilecek gibi değildi ki. O gecenin en önemli iddiasıydı ve İnce’nin bunu derhal cevaplaması gerekirdi.
İnce’nin tutuk hali, “galiba içkiyi fazla kaçırmış” diye düşünenleri ikna etmedi/edemedi.
İnce önceki gün Halk TV’deydi. “Muharrem İnce insan içine çıkacak durumda değildi” iddiasını, kendisine “sıradan ve kaba” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Tuncay Özkan’ın yaydığını söyleyiverdi.
Özkan’ın İnce’ye cevabı şu oldu:
“Sadece 'sıradan ve kaba' değil, Muharrem İnce'nin aynı zamanda iftiracı olduğunu gördüm. Söylediklerini ispat edemeyen şerefsizdir.”
İnce’nin doğruları söylemediği konusunda oluşan kanaatin örneği çok:
“Amerikalılarla konuştum” dedi, isim vermedi.
“Erdoğan Pensilvanya’ya gitti. Bana, onunla giden söyledi” dedi. Erdoğan, “açıklamazsan namertsin” dedi. Sesini çıkarmadı.
“Büyükelçiler toplantısında Erdoğan’ı yargılayacak mısınız?” diye soruldu dedi, ertesi günü “öyle bir soru sorulmadı” dedi.
“Benim ağzımdan kurultay lafı duyamayacaksınız” dedi. Üç gün dayamadı. Kurultay da kurultay diye tutturdu.
Bunların hepsi kamuoyunun önünde oldu.
Böyle birini delege oyunu ile CHP’nin başına kimse getiremez.
İnce’yi bitiren hırsı oldu.
Hâlbuki Genel Başkanına teşekkür edip, “önümüzde yerel seçimler var biz işimize bakalım” deseydi, ilk kurultayda İnce genel başkan olurdu.
Keskin sirke küpüne zarar verdi.
İnce bir de şunu akıl edemedi. Kılıçdaroğlu ekibi, sana CHP’yi hiç altın tepsi içinde verir mi? Karşında kaçın kurası adamlar var. Bir kaset kumpası ile Baykal’ı bitirenler, Kılıçdaroğlu’ndan kolay vazgeçer mi?
Şunu da herkes görüyor ki, Kılıçdaroğlu yönetimi artık CHP’nin kötü gidişini durduramaz. Yerel seçimlere kavga gürültü ile gidecekler ve tahminlerinden de kötü bir sonuç alacaklar.
Şaka bir yana ama “CHP’den ne köy olur ne kasaba” lafı her seçimden sonra söylenip duruyor.
30 Temmuz CHP için sonun başlangıcı oldu…