1 Nisan günü AK Parti ve CHP arasında başlayan itiraz-umarsızlık düellosu artık bir gündem rutinine dönüştü.
Haber kanalları AK Parti İstanbul İl Başkanlığı’nda sürekli bir canlı yayın ekibi bulunduruyor çünkü seçimlerde sistematik bir olağandışılık tespit ettiğini söyleyen ve itiraz eden parti AK Parti.
Usulsüzlük, oy kaydırma, sahte seçmen üretme, oyları maksatlı şekilde geçersiz sayma şeklinde özetlenebilecek durumları vaka vaka, sandık sandık tespit eden ve belge-bulguları hem kamuoyuyla paylaşan hem de kanunun tanıdığı itiraz hakkını seçmen iradesine sahip çıkma maksadıyla YSK’ya ileten parti.
Aslında CHP de itiraz ediyor pek çok ilçede sandıklara. Yeniden sayım istiyor. Önceki seçimlerde de böyleydi ama o zamanlar itiraz hakkını “AK Parti’yi zan altında bırakmak”, “oy çaldılar, hırsız var” kampanyasına altlık oluşturmak için kullanırdı.
İlk kez böyle demiyor CHP. Oy çalındığı, kasten kaydırıldığı, çeşitli usulsüzlükler yapıldığı yeniden sayımlarla birlikte somutlaşmış gerçekler olmasına rağmen CHP çalınan, kaydırılan yahut usulsüz işlemlerle sonuç değiştiren, daha doğru ifadeyle söylersek, açıkça gasp edilen oyları sorun etmiyor! Neden?
31 Mart gecesi 29 bin küsur olan fark yeniden sayımla birlikte şimdiden yarıya düştü. 15 bin oy, sahibinin iradesi hilafına yer değiştirmiş. Az şey mi?
Yasal süreç işliyor. Buna rağmen steril görüntüsünü bozarak terlemeye başlayan İmamoğlu hukuka neden tabii olmuyor?
Kendi kendini başkan ilan edip “bütün İstanbulluları kucaklayacağını” “müjdeleyen” CHP adayı, -henüz tespit edilen rakam üzerinden söylersek- 15 bin İstanbulluyu elinin tersiyle niye itiyor?
Tercihini Binali Yıldırım’dan yana yapan ama tertemiz oyu “pis bir el” tarafından Ekrem İmamoğlu’na yazılan 15 bin seçmeni ne hakla aşağılıyor?
İmamoğlu çıkıp da “Ben helal oyla seçilmek istiyorum. İstanbul’a başkan olacaksam hak edilmiş tartışmasız bir zaferle olsun. O yüzden hukuk işlesin, YSK itiraz edilen bütün sandıkları saysın. İstanbullulara güveniyorum, kendime güveniyorum. İnsanların iradesini çalan o pis elin kiri. Üzerime değmesin istiyorum” neden demiyor?
Hiç yakışıyor mu Haçlı artıklarının hala el koymak için hedef ve işbirlikçi güncellediği, FETÖ’nün PKK’nın yeniden kan dökmek için fırsat kolladığı bir zamanda Türkiye’nin gözbebeği, Osmanlı’nın payitahtı İstanbul’u yönetmeye aday kişinin türlü acemilikler ve çiğlikler sergileyerek Anıtkabir’de, şurada burada küçük hesaplı piyesler oynaması? Ayıplı batı beğensin diye isterik taklalar atması?
Biraz asil olun. Biraz ahlaklı, hakkaniyetli ve sabırlı olun. Yakınınızda başka örnek bulamıyorsanız Mansur Yavaş’dan bari öğrenin. Sandıktan çıkarsanız mazbata zaten sizin.
Önce seçmen iradesini koruyun
1 Nisan’da şöyle bir “tivit” attım sosyal medya hesabımdan: “Oyumun çalınmasına, seçmediğim bir partiye yazılmasına seçmen olarak itiraz ediyorum! Oyların çalınması, toplu halde başka bir partiye transfer edilmesi vs sadece YSK'nın ve partilerin meselesi değildir. Vatandaşın seçim hakkıdır.”
16 bin oy yer değiştirmiş ama bazı arkadaşlar çıkmış “Aman canım görmezden geliversin AK Parti de, artık itiraz etmesin, kamuoyuna belge göstermekten vazgeçsin. Zaten kibre düştü, şöyle böyle oldu, hem ben uyarmıştım, dinlemedi kaybetti işte seçimleri” diyenler var!
Kimse kusura bakmasın ama bu da bir çarpıtmadır, örtbas etmedir, yersiz kibirdir. Mesele bu değil zaten. Bu iş ortaya çıkartılıp seçmenin emaneti yerine teslim edilmeden sandık üzerindeki şüphe kalkmaz. Şüphelerin giderilmesi ve milli iradenin hakkıyla tecellisi için kanun yapıcının düzenlediği sıhhat mekanizmasının işlemesi lazım.
AK Parti bu kadar az oy farkı seviyesine neden ve nasıl geldi sorusu haklı bir sorudur ama siyaset takip edenler bilir, o muhasebe en az iki yıldır her düzeyde yapılıyor zaten içerde. Ama şu an mesele o değil.