Batı, laiklik üzerinden başaramadıklarını Fethullahçı Terör Örgütü üzerinden yapmaya çalıştı ve başarılı da olmuştu!
FETÖ neyi başarmıştı: Anadolu halkının, Anadolu’yu mayalayan ruhla âidiyetini koparmak.
Peki neydi Anadolu’yu mayalayan ruh: Ümmetin doğru yol olduğuna ittifak ettiği Ehl-i sünnet ve’l cemaat akidesi ve bu sahih itikat çerçevesindeki tasavvuf. Zâhir bâtın dengesi...
İşte bu dengeden neşet eden ruhla Osmanlı obadan cihan devletine giden yolun köprüsünü kurdu. Üstad Necip Fazıl Kısakürek’in ifâdesiyle, aşk ve vecdden uzaklaşıldı yıkılmak mukadder oldu.
Vatikan’ın Hıristiyanlığı yaymak ve Müslümanlar’ın zihinlerini ifsad etme projesi olan “Dinlerarası diyalog” FETÖ üzerinden pazarlandı. Mezkûr ifsad projesinin ilk hedefi Peygamber Efendimiz’di (Sallallahu Aleyhi ve Sellem). “Lâ ilâhe illallah demek yeterli, Muhammedun Resûlullah’ı söylemeye gerek yok” zehrini meydan yerine bıraktılar. Batı’nın klâsik “Böl yönet” taktiği burada da işe yaradı.
Nasıl yaramasın ki, aşk ve vecdden uzaklaşan ve dünyalığın peşine düşen Müslüman ‘âlimlere’ bir kaba etlik yer vermek yeterdi istediğin fetvayı almaya! Bu sebeptendi Vatikan’ın tezgâhladığı “Abant toplantılarına (Konsiline)” katılmak için kuyruğa giren, “Bu yıl beni davet ederler mi” diye içi içine sığmayan ilâhiyat profesörlerinin heyecanı! “Abant konsiline” katılmak demek FETÖ’nün yayın organlarında yer bulmak, FETÖ’nün düzenlediği seyahatlerle âlemlere akmak, makam mevki kapmak demekti.
Zaten ne geldiyse başımıza dünyanın peşinde koşmaktan gelmedi mi? FETÖ’nün cemiyetin her hücresini kanser gibi sarmasının sebebi bizlerdik; “Çocuğumu bunlara vereyim üniversiteye sokarlar, memur yaparlar”, “Aman himmet vereyim de bana ihale versinler” şuursuzluğuyla FETÖ bizlerin elinde yükseldi.
Hiç bakılmadı FETÖ’nün dini tahrip faaliyetlerine. Burada halkı suçlamıyorum. Koskoca üniversitelerin koskoca profesörleri FETÖ’nün tahrip hareketine fetvalar dizerken, F. Gülen öznesini müctehid ilan edip Gülen’in müctehidliğini kabul etmeyenleri aşağılayan profesörler varken vatandaş ne yapsın! Tuz kokmuş... Esas tehlike de bu profesörlerin hiçbir şey olmamış gibi pişkin pişkin hâlâ ders veriyor, hâlâ medyada ahkam kesiyor olmaları.
Kelime-i tevhidden Peygamberimizi çıkartınca artık sapkınlığın sonsuz bataklığında debelenip durursunuz. Artık sizin için dinin temeli olan hadîslerin önemi yoktur, âyet-i kerîmeler değiştirebilir. Anlayacağınız kafanıza göre takılabilirsiniz.
Şüphesiz FETÖ’den önce de dini tahrip çalışmaları vardı. ‘İslâm’ı yenilemek’ adına Cemaladdin Efgani, Abduh, Reşid Rıza gibi isimlerin söylemleri F. Gülen’den farksızdır.
Cumhuriyet’in ilk yıllarında halkı İslâm’dan uzaklaştıramayınca sistem kendi kontrolünde ‘dinî eğitim’ verecek okullar açtı. İşte ilâhiyat fakülteleri de bu sinsi zihniyet üzerine kuruldu. Ehl-i sünnet ve’l cemaat akidesi ve bu sahih itikat çerçevesindeki tasavvufa ne kadar düşman ‘ilim adamı’ varsa kitapları tercüme ettirilip “İslâm bu” diye zihinler ifsad edildi.
Düşman işini iyi yapıyor; birgün karşımıza Cemaleddin Efgani olarak çıkıyor, bir gün Abduh, bir gün F. Gülen! Maskeler değişse de “Ehl-i sünnet ve’l cemaat akidesi ve bu sahih itikat çerçevesindeki tasavvufa” düşmanlıkları değişmiyor. İyi biliyorlar kendilerini ezip geçen, zalimliklerine fırsat vermeyen sünnet ehlini! Göz hasmını tanır...
Yeni Efganilere, Abduhlara, Gülenlere fırsat vermemek için acilen ilâhiyat fakültelerine el atılmalı. Kendini medya maymunu yapmamış ve Ehl-i sünnet ve’l cemaat akidesi ve bu sahih itikat çerçevesindeki tasavvufa bitişik yaşayan çok değerli âlimlerimiz var. Bu âlimlerden oluşturulacak bir üst kurul imam hatiplerden başlayarak ilahiyat fakültelerinde okutulan ders kitaplarını elden geçirsinler. Bu kurulun tavsiye edeceği kitaplar okutulsun. Bu kurulun yapacağı imtihanlardan geçemeyenler hocalık yapmasınlar.
Bu saatten sonra aldanmamak için tek çare bu! İşgalci karşısında kökü kesilmiş kütük değil de aşk ve vecd içinde mücadele etmek için buna mecburuz ve hatta memuruz...