Parti Meclisi üyesi yapılmayınca biraz kırılmış; Muharrem İnce’ye şarlıyor.
Parti Meclisi’nde çok daha değerli üyeler var oysa; “ezan”dan nefret eden Sera Kadıgil gibi...
Bu Sera, “şehitlik” kavramından da hoşlanmıyor.
Hayatta hiçbir şeyden tiksinmemiş, “şehitler ölmez, vatan bölünmez”den tiksindiği kadar.
Dahası, kendisi bir Esed’çi...
Bunu da “gururla” söylüyor: “Bugün Suriye’ye savaş açsak, banko Esad’ı tutarım.”
İstiklal Marşı’ndan da nefret ediyor. “Bağımsızlığımızın” sembolü olan marş Sera Kadıgil’i neden bu kadar gerer ki, anlaşılabilmiş değil!
Kemal Efendi, belli ki, bu isimleri “özenle” seçiyor.
Muhtemel bir “İran-Türkiye savaşında” İran’dan yana saf tutacağını söyleyen Eren Erdem de PM listesinde... Bu Eren’in bir özelliği de şu: Kendisi aynı zamanda “tape yayıncısı...” Bir işadamını kafaya alıp, FETÖ tapeleri için bir gazete kurdurmuştu. “Solcu gazete” etiketiyle yayın hayatına başlayan gazete (“Karşı” gazetesi), solculuktan çok “Fetullahçılık” yaptı. Maksat hasıl olunca da, gazeteyi ve çalışanlarını tazminatsız yüz üstü bırakıp, Kemal Efendi’nin himayesinde Meclis’e kaçtı.
Mütemadiyen “sokak” çağrısı yapan kurnaz hanım Selin Sayek Böke de artık PM üyesi. Ki, bu hanım, PYD’ye terör örgütü diyebilmek için “istihbarat bilgisi ve uluslararası bilgi akışı” istiyor. Elinde hiçbir bilgi olmadan ÖSO’yu rahatlıkla “terör örgütleri listesine” yazabiliyor ama.
Başka?
Bakıyoruz ve “Muhasebeci Kenan” namıyla maruf konsolosluktan dönme Öztürk Yılmaz’ı görüyoruz. Kendisi aynı zamanda ÖSO’nun El Kaide’den geldiğini söyleyen ve ülkesinin terörle savaşını itibarsızlaştırmak (hatta kriminalize etmek) için elinden gelen her melaneti sergileyen bir müfteridir.
Musul’daki “tabansızlığı” deşifre edilince (“Beni Muhasebeci Kenan diye tanıtın” demiş yakın korumalarına) ayarı bozulan bu şahsın bir özelliği de, gazeteci tehdit etmesi... İktidara geldiklerindi kime neyi yedireceklerini hep birlikte görecekmişiz... (Muhasebeci Kenan bu satırların yazarını tehdit ediyor.)
Bitti mi?
Bitmedi ama bu yazının amacı PM’ye seçilenleri değil, seçilemeyenleri “değerlendirmek” ve haklarında üç-beş kelam etmek...
PKK muhibbi Sezgin Tanrıkulu seçilememiş... Amerika’nın buna bozulacağını tahmin ediyorum. İstihbarat örgütleriyle bağlantılı bazı düşünce kuruluşları “Türkiye’deki kaynağımız gözden düştü” değerlendirmesini yapacaktır. Beter olsun...
Mehmet Bekaroğlu da seçilememiş.
Buna “beter olsun” demek hafif kalır.
Ne hali varsa görsün.
Ki, yazının girişinde, “Muharrem İnce’ye şarlıyor” dediğim kişi işbu Bekâroğlu’dur ve Meclis’in belki de en dedikoducu, en kalıbının adamı olmayan milletvekilidir.
Bekaroğlu tuhaf bir adam. CHP’nin sosyal demokrat bir parti olduğunu ileri sürüyor. Daha doğrusu, partide “sosyal demokratlık mücadelesi” verildiğini zannediyor.
PM’ye giremeyince kırılmış...
Moral bozukluğu ve öfkeyle sağa sola saldırıyor. İlginçtir, kendisini seçmeyen ve seçtirmeyen Kılıçdaroğlu’na değil de, hiçbir karar mekanizmasında yer almayan Muharrem İnce’ye şarlıyor.
Buyuruyor ki (İnce’ye hitaben): “Kimlik siyaseti ile sosyal demokrasi uyuşmaz. Kimlik siyaseti Türkiye’yi iç savaşa götürür. CHP bütün kimliklerin siyaset yapabildiği bir partidir.”
Ben de diyorum ki, “Ne kimliği Mehmet Efendi? CHP’nin problemi kimlik siyasetine yönelmiş olması mıdır? Partinizin Türkiye düşmanlığı temelinde yürüttüğü kirli siyaseti kimlik tartışmalarıyla mı örtbas edeceksin? Muharrem’i bırak da, biraz da sufleyle çalışan genel başkanına bak!”