Bugün 22 Ağustos. İki gün sonra, Fırat Kalkanı Operasyonu’nun yıldönümü.
Geçen yıl bu vakitler Türkiye, FETÖ terör örgütünün darbe-işgal girişimini geri püskürtmeyi başarmış, arkasındaki güçlerin sarındığı kuzu postuna rağmen, gözlerinin içine bakarak “başaramayacaksınız, topunuz gelin” demişti.
Geldiler de. Hala da geliyor, her yolu deniyorlar.
Türkiye, muhataplarını defalarca uyarmasına rağmen kırmızıçizgilerinin aşıldığını görünce Fırat Kalkanı Operasyonuyla hem sınır güvenliğini sağladı hem bekasını tehdit eden PKK koridorunu engelledi.
Hem de kumpas davalarıyla içi boşaltılıp FETÖ mankurtlarının yerleştirildiği, bu nedenle 15 Temmuz sonrası yapılan temizlikte 358 general-amiralden 149’unun ihraç edildiği ordu ile yaptı bunu. Yapabildi.
Amaç hasıl olmuştu. Güneyden gelen terör minimize edildi, DEAŞ operasyon bölgesinden temizlendi, PKK’nın koridor hayali yerle bir edildi, bölge yerel aktörlere teslim edildi ve Türkiye’yi hayli yoran yeni mülteci göçlerinin önü kesildi.
Bu esnada “Türkiye DEAŞ’ı destekliyor” yalanı da layık olduğu yeri, çöpü boyladı.
ABD’nin dışarda tutulduğu Astana süreci, Suriye’de çatışmasızlık bölgelerinin oluşturulması gibi gelişmeler ancak Türkiye’nin inisiyatifi ele almasıyla gerçekleşebildi.
Zor, oyunu bozdu.
Lakin yüzyıl sonra bölgede haritaları değiştirmekte kararlı görünenler de orada durmadı.
Irak ve Suriye fiilen bölünse de arzu edilen ufalanma henüz gerçekleşmediği için biraz daha silah satmaya, biraz daha çatışmaya, iç savaşa yani “yaratıcı kaos”a ihtiyaç duyuyorlar.
O yüzden içimizdeki gafiller, muhalefet ediyoruz zannıyla emperyalistlere hizmet ederken, sınırımızda aniden yeni ithamlarla karşılaşıyoruz.
TSK ve ÖSO’yu Fırat Kalkanı bölgesinden çıkartmaya yönelik yeni bir denklemin yapıtaşları an be an oluşturulmakta. PKK’ya alan açmak, ordu kurmak için kullandıkları DEAŞ manivelası işlevini yitirince ABD Suriye temsilcisi McGurk “Türkiye sınırında El-Kaide”den bahsediyor şimdi.
Türkiye’nin zaten rahatsız olduğu El Kaide bahanesiyle PKK bu kez İdlib’e sokulup tıpkı Menbiç’te olduğu gibi bölgeye yerleştirilecek.
Böylece Türkiye, güney sınırları boyunca bölücü terör tarafından çevrelenecek. Irak’ın Kuzeyindeki Barzani yönetiminin eş zamanlı olarak bağımsızlık referanduma gitmesiyle birlikte yakın bir gelecekte Türkiye’nin Arap dünyasıyla bağları fiilen kopmuş, Kandil’de konuşlu Kuzey Irak dahil PKK kuşağıyla çevrelenmiş olacak.
Bir adım sonrası açık.
Ankara bunu görüyor. O yüzden çok yönlü askeri-diplomatik-ekonomik yeni ilişkiler, imkanlar tesis edilirken kontrollü teyakkuz hali de sürüyor.
İran ve Rusya ile–gizli- görüşmeler sıklaşıp zaman daraldıkça ve Türkiye’nin kararlılığı ve hazırlığı pekiştikçe ABD, “oyalama taktiği”nin kendini oyaladığını anladı. Washington yönetiminin Savunma Bakanı Mattis'i 23 Ağustos'ta Ankara'ya göndermesinin bir nedeni de bu.
Türkiye’nin bu konudaki kararlılığını Cumhurbaşkanı Erdoğan net şekilde ifade etti önceki gün: “Sınırda terör yapıları ile uzun ve kanlı mücadeleyi veren Türkiye’dir. Bizim için mesele beka meselesidir. Hiç kimse kusura bakmasın. Bekamız söz konusu olduğunda gözümüz hiç kimseyi görmez, görmeyecektir. İttifakmış, diplomasiymiş, ticaretmiş. İstikbalimizin söz konusu olduğu yerde bunların hepsi hükmünü yitirir”.
Teröre Dur De!
Terörün tüm dünyada boyut değiştirdiği bir dönemde Türkiye amaçları aynı, biçimleri farklı çok sayıda terör örgütüyle mücadele ediyor. Güneyimizde ABD eliyle devletleştirilen PKK ise Türkiye’de insanları öldürmeye devam ediyor. Gidişatı taziyeyle geçirmek yerine “PKK Terör Örgütü’nün Sivillerin Çalışma, Siyaset Yapma veHayat Hakkına Müdahalesine Dur Demek İçin!”bir bildiri metni hazırlandı, imzaya açıldı. Türkiye’nin haklı mücadelesinde devlet yöneticilerini ve güvenlik güçlerini yalnız bırakmamak için teroredurde.com adresinden siz de imzalayabilirsiniz.