Önce sanatçı Hülya Avşar’ın, bir televizyon programında cımbızlanan şu sözlerini hatırlatayım:
“Erkek çalışsın, kadın evde çocuklarını kendi büyütsün, yemeğini yapsın, kocasını karşılasın…"
Konuğu Mehmet Aslantuğ, araya girerek itiraz ediyor: "Tam bu değil galiba. Üretime girmesi lazım kadının. Muasır medeniyet seviyesi başka türlü olmuyor var ya Ata'nın işaret ettiği…"
Aslında konuşulan günümüzün en önemli konularından biri: Kadın, çalışan kadınlar, çocuğun eğitimi, ailede huzur ve devamı...
Hülya Avşar, kalıpların dışında konuşur gibi olunca kimileri “Sen de Celal Şengör gibi salağa yat, zekâ testi için böyle konuştum de...” nasihatini etmiş ama Avşar “sözümü geri almam” deyivermiş.
Kadın hakkında çağdaş nasihatlerde bulunanların doğrularını, kendi yaşamları ile test etmeden onları değerli bulamayız.
Mesela geçmişte şöyle bir haber vardı. Kadın haklarıyla ilgili bir derneğin başkanı adamın, karısı isyan etmişti. “Bunu başkanlıktan atın, beni sürekli dövüyor” demişti.
Kadın-aile-çocuk yetiştirme; öz değerlerimiz, inanç kaynaklarımız zemininde bilimsel çalışmalarla durulması gereken en hayatî konu.
Sadece şu kadarını sorayım. Bugün çocuklarımızı kim, nasıl yetiştiriyor? Çalışan annelerin çocuk yetiştirme problemi var da, çalışmayan annelerin yok mu? Eğitimli/eğitimsiz babaların çocuklarını yetiştirmeleri nasıl oluyor? Mütedeyyin ailelerin çocuk yetiştirme problemi ile laik yaşam tarzını benimsemiş ailelerin çocuklarını yetiştirme tarzları, anlayışları toplumsal ayrışmada ne derece rol oynuyor? Okullarda empati, diyalog, sevgi, kaynaşma yerine çatışma, ötekileştirme derinleşiyor mu? Bu konuda rehberlik çalışmaları yeterli oluyor mu?
Bu konularda öğretmenin rolü, etkisi nedir?
İlkokul, ortaokul ve lise öğretmenlerine ayrı ayrı, öğrencilerine çocuk ve genç psikolojisi açısından nasıl davranacakları konusunda ciddi seminerler veriliyor mu? Bu konuda etkili hizmet içi eğitimler nedir? Varsa hangi sonuçlar alınıyor? Alınıyorsa okullarımızın, çocuklarımızın, gençlerimizin hali nedir?
Çocuklarımız ailede, yuvalarda, yurtlarda, okulda, arkadaş çevrelerinde, sokakta, televizyon karşısında, akıllı telefonların esaretinde sahipsizlik girdabına yuvarlanıp elimizden kayıp gidiyor...
Yara derindir ve askerî harekâtlar kadar hayatîdir…
Konuyu, Hülya Avşar’ın sözleri etrafındaki sığ tartışmalara hapsedemeyiz.
Sonra Avşar’ı küçümseme konusu da yersiz ve haksız. Elbette Avşar bir düşünce insanı, kanaat önderi değil. Zaten kendisinin de öyle bir iddiası yok.
Avşar, bir ünlü... Ve etkilediği insanlar var. Bazıları, insanlara tepeden bakan sırça köşkerinden onları küçümseyebilir ama etkili ünlüleri, yüksek zekâ testi uzmanlarından daha ciddiye alanlar var.
Günümüz algılarında; sporda, bilhassa futbolda, sanatta, kültürde ünlü insanların etkileri asla yabana atılmamalı. Onların fikrî yapılarını, düşüncelerini küçümseme yerine, yeni nesiller üzerindeki etkilerinden olumlu yönde yararlanmanın üzerinde akıl yormalıyız.
Bakınız İslamofobinin, İslam aleyhtarlığının Batı medyası yoluyla insanları etkilediği bir dönemde İngiltere’de ne oluyor?
Muhammed Salah, şu sıralar İngiltere'nin en çok konuşulan futbolcuları arasında. Salah, Liverpool'un zirve yarışını sürdürmesine en önemli etken olarak gösteriliyor. Futbolseverlerin tercihleri ve oyuncuların maç performanslarına göre belirlenen ligin resmi istatistik sitesi "EA Sports Fantasy Premier Lig"in verilerine göre Muhammed Salah, topladığı 168 puanla açık ara en iyi futbolcu konumunda bulunuyor.
Liverpool taraftarlarını adeta kendinden geçiren Salah için yapılan bir beste de statlarda seslendiriliyor. Liverpool tribünlerinde yankılanan tezahüratın sözleri şöyle:
"Mo Salah la la la la! Senin için yeterince iyiyse, benim için de yeterince iyi. Birkaç gol daha atarsa ben de Müslüman olacağım. Bir camide oturacağım, olmak istediğim yer orası..."
Nice gönüller yeni nesil kahramanlarla diriliş ve insanlığın fethini bekliyor…