İmralı görüşmeleriyle başlayan süreçte siyasi ve toplumsal destek büyük önem taşıyor. Fethullah Gülen hocaefendinin ‘sulh hayırdır, hayır sulhtadır’ şeklindeki çıkışı toplumsal destek için çok büyük bir önem ifade ediyor. Hocaefendi’nin sulhun önemini vurgularken verdiği Hudeybiye örneği çok anlamlıdır. Elbette İslam tarihinde yaşanan her olay veya Peygamber Efendimizin yaşadığı her hadise bugünkü olaylarla birebir tutularak yorumlanamaz. Ama Peygamberlerin hayatı, inananları için aynı zamanda bir örneklik oluşturur.
Nitekim Hocaefendi, bunu şöyle izah ediyor: “Asr-ı Saadet’te meydana gelen hâdiseler, cüz’î birer hâdise olsa da, onlarda, kıyamete kadar gelecek bütün küllî hâdiselere işaret vardır. O dönemde vuku bulan her hâdisede, âdeta, daha sonraki devirlerde yaşanacak meseleleri çözme adına bir kısım uçlar bırakılmıştır.İşte kendi dönemlerinin şartlarını ve o dönemde yaşayan insanların kültür seviyelerini nazar-ı itibara alarak, bu uçlardan hareket ederek yürüyen insanlar, içinde yaşadıkları dönemde ortaya çıkan problemleri çözüme kavuşturabilirler”. (f.gulen.com)
***
Hudeybiye anlaşması, Hicretin altıncı yılında gerçekleşti. Peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV), ashabı ve inananlarla birlikte Kabe’yi ziyaret için yola çıkmıştı. Mekkeli müşrikler, bu ziyareti büyük bir panik ve telaşla karşıladılar. Kılıçlar çekildi, saflar tutuldu.
Peygamber efendimiz, devesinin Hudeybiye’ye gelindiğinde çökmesi üzerine ‘Filin Mekke’ye girmesine engel olan güç, bu deveyi de çökertti” diyerek, kaderin farklı bir tecelli ortaya koyduğunu ifade etti. Mekkeliler Halid bin Velid kumandasında bir ordu ile ziyareti engellemeye yönelik tedbir aldılar.
Tamamen barışçıl bir ziyaretin bir savaş durumuna dönüşmesi üzerine Peygamber efendimiz “Dilerlerse onlarla bir anlaşma, bir süre için barış anlaşması yapmak isterim. Kabul ederlerse ne ala, aksi takdirde Allah’a yemin ederim ki, ölünceye kadar onlarla savaşırım” şeklinde bir mesaj gönderdi. Müslümanlar ölümüne mücadele sözü içeren bir beyat veriyorlardı. Bu kararlılık üzerine Mekkeliler paniğe kapıldılar ve anlaşmaya yanaştılar.
Neticede Hudeybiye anlaşması denilen girişim ile gerilime son verildi. Anlaşmanın içeriği zahiren Müslümanların aleyhine maddeler içeriyordu. Örneğin metinde “Mekke’den birisi Müslüman olarak Medine’ye sığındığı zaman iade edilecek; fakat Medine’den Mekke’ye sığınanlar iade edilmeyecek” gibi bir madde vardı.
Mekkeliler Müslümanların Kabe’yi ziyaret etmesini büyük bir hezimet, zillet ve yenilgi olarak görüyorlardı. Bu yüzden ziyaret bir yıl sonraya bırakılıyor, ziyaretle yanıp tutuşan Mü’minler amaçlarına ulaşamadan şehirlerine geri dönmek zorunda kalıyorlardı.
Bir geri adım gibi algılanan bu anlaşma üzerine bazıları, “Sen Allah’ın Resulü değil misin, davamız hak dava değil mi, bu zilleti neden kabul ediyoruz” diyorlardı. Oysa Allah’ın muradı ve işin içyüzü çok farklıydı. Hudeybiye’den Medine’ye geri dönerken Fetih suresi nazil oldu, “Allah sana şanlı bir zafer verecek” şeklinde bir müjde verildi. Nitekim birkaç yıl içinde Mekke kan dökülmeden fetholdu.
Kılıç zoruyla ve mağlubiyet düşüncesiyle teslim olmayacak Halid bin Velid gibi birçok şahsiyet maneviyatın gücüyle Müslümanlara katıldı, büyük bir sahabe olarak İslam ordularına komutanlık yaptı. Uhud’da Müslümanların yenilmesine sebep olan bu askeri deha, sonrasında ‘Allah’ın kılıncı’ namıyla Bizans ve Sasanilere karşı büyük zaferler elde etti.
***
Dediğim gibi her olayı, bugüne birebir taşımak yanlış yorumlara sebep olabilir. Ancak bugüne ışık tutabilecek bu örnekleri de gözardı etmemek gerekir.
Hz. Peygamber ölümüne mücadele resti çekerek kararlılığını göstermiş ama anlaşma teklifini de kendisi götürmüştür. Anlaşma zahiren zillet gibi görünen maddeler içerse de neticesi çok hayırlı olmuştur. Hz. Peygamberin yolunu kesenler daha sonra onun en büyük savunucusu haline gelmiştir.
İslam ümmeti, mücadelenin gücünü göstermiş ama asıl fütühatı kalplerin fethiyle sağlamıştır.
Hükümet, çözüm için samimi adımlar atmakta, akan kanı durdurmaya çalışmaktadır. Kalpleri tamamen tefessüh etmeyenlerin bu süreci fırsata dönüştürmesini temenni etmek gerekir.