Yüksek Seçim Kurulu (YSK), İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde AK Parti’nin olağanüstü itirazını oy çokluğuyla kabul etti ve 36 gün süren askıda kalma hali nihayet son buldu.
YSK İstanbul seçimlerinin yenilenmesi kararını, sandık kurulu başkan ve üyeleri kanununun açık hükmüne rağmen kamu görevlisi olmayanlardan oluştuğu için aldığını açıkladı. AK Parti ve MHP’nin itirazlarını değerlendiren YSK 225 sandık kurulu başkanı ile 3 bin 500 sandık kurulu üyesinin kanunsuz biçimde sandıkların başına geçtiğini tespit etti.
Böylece sandık üzerindeki gölge dağıldı. Lakin bu kanunsuzluktaki kasıt ve boyut mutlaka ortaya çıkarılmalı, hesap sorulmalı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün “Yapılanların hesabını milli irade hırsızlarından sormazsak milletimiz bunun hesabını bizden sorar” demesi işin siyasi sorumluluk boyutu bakımından önemliydi.
Mağdurlar yarışacak!
Karşı ittifakın adayı Ekrem İmamoğlu seçim sonrası süreçte kullanışlı bir “mağdur” pozu edinmiş olsa da, hakkaniyet sahiplerinin teslim edeceği gibi seçimin asıl mağduru Binali Yıldırım’dı. Oyları alenen çalınıp rakibine yazılan oydu çünkü.
Buna rağmen sağduyusunu ve hukuka inancını kaybetmedi Binali Bey. Hiç feveran etmedi. Bilakis itiraz sürecinin sonuçlanmasını sabırla ve metanetle bekledi.
Binali Yıldırım devlet adamı sorumluluğuyla hareket ederken Ekrem İmamoğlu ise bir yandan gösterişçi çıkışlar yapıp karşı blok liderliğine oynarken bir yandan da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı sıfatını “el çabukluğu marifet” kullanma çiğliğine düştü.
Daha da fenası, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bünyesinde bulunan ve şehrin, şehirlilerin ve şehirdeki önemli kamu kurumlarının güvenliğini ilgilendiren gizli bilgileri güvenlik soruşturmasından geçmemiş kişilere kopyalatmaya kalktı. Üstelik seçimlere ilişkin yasal itiraz süreci işlerken, YSK son sözü söylememişken, mazbatanın emaneten verildiğini bilerek yani.
Kazançlı mağduriyet
İmamoğlu’nun kampanyasını “mağduriyet” söylemi üzerine kuracakları anlaşılıyor.
Cem Yılmaz başta olmak üzere pek çok ünlü şarkıcı/oyuncu 6 Mayıs itibariyle doğrudan kampanyaya dahil oldu. Şimdiye dek siyasi hicivden uzak kalarak çok kazanan ve kazandığı paraları, aldığı lüks arabaları anlatıp bir de böyle para kazanan Cem Yılmaz siyasi bir tercihte bulunarak kariyerini ve kazancını İmamoğlu’nun akıbetine bağladı.
Gösteri dünyasından başka isimler de aynı şova figüran yazıldı hızla. Dört ay öncesine dek tanımadıkları birinin peşine takılıp “her şey çok güzel olacak” diye diye siyasileşti.
İmamoğlu’nun açıklamaları da gösteri dünyasına gayet uyumlu. Çalışılmış bir gösterişçilikle ceketini çıkarıp gömleğinin kollarını sıvarken ve tiradını tekrarlarken halkla ilişkiler çalışmasına giriş yapıyor gibiydi.
Oyları çalındığı yüksek hakimler kurulunca onaylanan Binali Yıldırım ise 36 gündür kendisine oy verenlerin hukukunu korumak için yargının kararını bekliyor. Bu sürede bırakın şov yapmayı, konuşmadı bile. Artık seçim sathı mailine girildiğine göre farkını ortaya koyacaktır.
31 Mart’ta meşru seçim sistemi içinde kolay manipülasyona en açık görülen sandık başında bir iş döndüğü anlaşıldı. Ama CHP’nin bu kadar yolsuzluktan, kanunsuzluktan neden hiç rahatsız olmadığı anlaşılamadı. Keşke sadece yüzde 10’u sayılan sandıklarda bile aradaki farkın yarıya indiği bu büyük gasptan CHP de rahatsız olacak kadar centilmen kalabilseydi.
23 Haziran’da iki tarafın da konsolide olduğu bir seçim yaşayacağız. Karşı ittifakın küçük bileşenleri bu kez ne yapar bilinmez ama şu kesin. Bir kez kıyasıya, başa baş bir yarış olacak. Ve anlaşılan o ki kimin tabanı eksiksiz giderse sandığa, o kazanacak.