Daha düne kadar HDP ile yaptıkları ittifakı en şiddetli kelimelerle reddetseler de artık mızrak çuvala sığmıyor. Olanı gizlemenin ne manası kaldı ne mümkünü.
An itibariyle CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi’nin HDP ile iş birliği yaptığı nettir, tartışmasızdır.
Tartışılması, cevaplanması gereken birkaç husus var bu noktada.
BİR: CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi HDP ile ittifakı kamuoyundan ve kendi tabanlarından neden gizlediler? HDP’yi ittifak yapılamayacak, yapılsa da açıklanamayacak bir parti olarak mı görüyorlar? Eğer böyle ise kendi tabanlarıyla HDP tabanını bir alavere dalavere ile sandıkta birleştirmeye çalışmaları neden? Bu tutum partilerin kurumsal yapıları açısından utanç verici bir ilkesizlik, seçmenlere bakış açısından mide bulandırıcı bir faydacılık değil midir?
İKİ: CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi ile onlara destek veren çevreler konu ne zaman açılsa “HDP terör destekçisi ise neden kapatılmıyor? HDP’ye oy veren 5-6 milyon insanı da dışlıyorsunuz! PKK’yla masaya oturan siz değil misiniz?” diyorlar.
İlk soru öbeğinin muhatabı karşı ittifak bloğundaki partiler. Lakin şu vakte kadar kaçmayan, kıvırmayan bilakis soruları göğüsleyen bir cevap gelmiş değil.
İkinci öbek ise hem iktidar partisi olduğu hem de çözüm sürecini yürüttüğü için AK Parti’ye yöneltiliyor. Arşiv geçmiş hükümetler dahil AK Parti sözcülerinin verdiği cevaplarla dolu.
***
CHP, SP ve İyi Parti ketum davransa da HDP adına konuşanlar başından itibaren ittifakı doğruladı. Ahmet Türk’ün Kılıçdaroğlu ile görüştükten sonra anlattıkları, Pervin Buldan’ın açıklamaları, Sezai Temelli’nin kürsüden ilan ettiği “Kürdistan’da biz kazanacağız. Batıda da AKP ve MHP’ye kaybettireceğiz” meydan okuması. HDP teşkilatlarının iline, ilçesine göre CHP, İyi Parti ya da SP adayı lehine adaylıktan çekilmesi…
Güvenceyi halkta değil PKK’da gördükleri için olsa gerek HDP’liler daha “cesur” (!). 26. Dönem HDP milletvekili Nadir Yıldırım’ın “Hiçbir zaman çaresiz olmadık. Çünkü PKK var. PKK bitmez…” açıklaması boşuna değildir.
Bu söz bu netlikte sarf edildiğine göre tevil etmesi gerekenler Kılıçdaroğlu, Akşener ve Karamollaoğlu’dur, HDP değil.
***
Aynı anda iki şey oluyor. HDP’yi tabanı terk ederken CHP, İyi Parti ve SP sarıp sarmalıyor. HDP Türkiyelileşme umudu olarak sunulduğu ama PKK aparatı olduğu bir kez daha anlaşıldığı 7 Haziran’dan beridir anlamlı şekilde oy kaybediyor.
HDP’nin “kalesi” denilen Diyarbakır’a bakın, mesajı görün: 7 Haziran’da 640 bin olan HDP oyu, 1 Kasım’da 580 bin. 24 Haziran’da ise 553 bin. Üstelik Diyarbakır’da kayıtlı seçmen sayısı 73 bin arttığı halde. Yani sadece 3 yılda 160 bin oy kaybediyor HDP Diyarbakır’da. Dörtte bir oranında küçülüyor.
“Biz seni Ankara’ya bizi temsil et diye gönderdik. Çocuklarımızı çukurlara gömen, evlerimizi başımıza yıkan PKK’yı temsil et diye değil” dedi bölge halkı. HDP’yi baraj altında tutmak, bu anlayışı ıslah etmek istedi.
Ama CHP liderliğindeki SP ve İP, halkın desteğini çektiği HDP’ye can simidi uzattı, suni teneffüs yaptı. Batı illerinden HDP’ye oy taşıyarak bölge halkının talebini resmen boğdu.
***
“HDP’yi kapatın o zaman” kolaycılığına sığınanlar mevzuata bakmalı. Parti kapatmak yerine, dava konusu fiillerin ağırlığına göre ilgili siyasi partinin devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakılması üzerine bir karara varıldığı görecekler. Suçu işleyen kim ise onun cezalandırıldığını, kurumsal yapının korunduğunu da. Bu tutumun Türkiye’de sivil siyaseti, halkın siyasi örgütlenme hakkını korumak istediği çok açık değil mi?
“PKK ile masaya oturdunuz” eleştirileri de çirkin bir çarpıtma içeriyor. Herkesin gözü önünde PKK’ya “silah bırak” dendi çünkü. Bir ihtimal denendi. Olmadı, şimdi gereği yapılıyor. Bugün bazıları ise o silahın gölgesinde siyasi rakibini alt etmenin hesabını yapıyor.