Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanlarının görevden alınmasına şaşıran olduğunu sanmam. Seçildikleri günden beri bu illerden gelen haberler bu sonucu hazırlar nitelikteydi çünkü. Beklenen oldu.
İçişleri Bakanlığı’nın kamuoyuyla paylaştığı gerekçelerin tamamı belediye başkanlarının PKK hedeflerine yönelik icraatlar içinde olduğunu gösteriyor. PKK ile iltisaklı kişileri belediyede önemli pozisyonlara atamak; şehit yakınlarını işten çıkartmak; büyükşehir bütçesini HDP’li olmayan ilçeleri dışarda tutarak dağıtmak; yaralı PKK’lıları tedavi ettirmek; ölü teröristlerin cenazelerine katılmak; Hak-İş sendikasına üye işçileri işten çıkarmak; sokak ve caddelere teröristlerin adını vermek, PKK marşı gibi ritüelleri belediye rutini haline getirmek...
Hiçbir demokratik hukuk devleti, mevzuatında “suç” olarak tanımlanmış terör ve terör örgütü propagandasına –seçilmişler yapıyor dahi olsa- müsamaha göstermez, gösteremez. Evrensel hukuk açısından da bu böyledir.
Kaldı ki Türkiye bu noktaya bugün gelmedi. HDP belediyelerinden PKK terörüne verdiği desteğin boyutlarını ve sonuçlarını daha dün sayılacak bir geçmişte tecrübe etti. PKK’nın 2014 yerel seçimleri sonrasında bölgede gerçekleştirdiği terör eylemlerinde en büyük partneri ne yazık ki HDP ve DBP belediyeleri oldu.
Yüzlerce vatandaşımızı katlederken belediye araçlarını kullandılar. Yola döşedikleri patlayıcıların üzerini HDP’li belediyeler asfaltladı! O bombalar onlarca evladımızı hayattan, yüzlercesinin kolu bacağını vücudundan kopardı!
Bu feci gerçek buz gibi ortadayken kimse çıkıp da seçilmişin hakkından, demokratik saygıdan falan bahsetmesin.
31 Mart’ta seçilen belediye başkanlarının halktan aldıkları oyu, kanunların tanıdığı yetkiyi bir kez daha terör örgütü lehine kullandıkları, yaşananlardan zerre miskal ders almadıkları şüphe götürmez şekilde ortada. Hal böyleyken teröre destekte ısrar eden HDP’lilerin görevden alınması için PKK’nın ille de belediye desteğiyle onlarca askeri polisi şehit etmesini beklememiz mi gerekir? Hadi oradan!
“Seçilmişler görevden alındı, yerine kayyım atandı” diye ezbere eleştirenler, seçilmiş belediye başkanlarının üstüne asıl kayyımı PKK’nın atadığını bilmiyor olabilir mi? Mevzuatta yeri olmayan “eş-başkan” uygulamasının ne olduğunu sanıyorlar acaba? Diyarbakır Belediye Başkanı iken Osman Baydemir’in belediye işçisi bir KCK’lı tarafından sorgulandığını ne çabuk unuttular?
Belediye başkanlarının aldıkları oy nedeniyle eleştirenler de yanılıyor. Çünkü o siyasiler oy oranları nedeniyle değil o oyu ve makamın yetkisini terör örgütü lehine kullandıkları için görevden alındılar.
Görevden alınmaların değil ama meselenin bir de şu boyutu var. Güvenlik güçleri özellikle FETÖ’nün devletten temizlenmesinin ardından bölgede çok başarılı bir terörle mücadele süreci yürüttü, yürütüyor.
Çok can kaybettik, çok şehit verdik ama PKK’nın kuzey Kürdistan diye kodladığı bölgeden ne bir karış toprak verdi Türkiye, ne halkın devlete güvenini sarstı. Bu esnada atanan kayyımlar şehirlere hizmet götürdü. Bölgenin çehresi değişti, huzur geldi. Haber bültenleri bölgede canlanan sosyal hayat ve turizm haberleriyle dolup taşıyor.
Bu kadar emeğin heba olmasını en başta bölge halkı istemez. İnsanlar iş ve aş bekliyor çünkü, devletten yatırım, belediyeden hizmet bekliyor. PKK’nın bir kez daha HDP desteğiyle sokaklarına çukur kazıp patlayıcı döşemesini ve çoluk çocuğunu katletmesini halk da istemiyor. Bu konudaki kararlılığını dün de gördük, yakın geçmişte de.
İki tespit daha var kayda geçirilmesi gereken. İlki, dün görevden alınmalarla ilgili ilk tepki verenler ne HDP idi, ne PKK. Utanç verici biçimde CHP idi. İP suskun, Gül ve Davutoğlu’nun tepkileri aldıkları pozisyona uygundu. Ve gelişmelere dair çarpıtmaları bu kez uluslararası basının Türkçe servisleri yürüttü.