Bir Ramazan ayını daha yolcu ettik. Son orucumuzu, arife gecesini, depremzede kardeşlerimizle geçirmeyi murat etmiştik. Arkadaşlarımızdan davet gelince, kafileye eklendik. Zorlu hava koşulları yüzünden uçak Hatay'a inemedi, bunun üzerine bizler de Adana üzerinden, Çukurova ve İskenderun'dan geçerek, Hatay'a vasıl olduk...
Portakal çiçeğini hiç gördünüz mü? Güzel kokusuyla bizi mest etti, sanki sokaklara esans dökülmüşcesine, hem Adana'da hem Hatay'da başlarımızı döndürdü. Ağacın altında otururken böyle ...pıt diye kucağınıza düşüveriyor bembeyaz bir kristal gibi. Hatay en güzel günlerini geçiriyor, bir yandan salkım salkım açmış dutlar, bir yandan adeta fışkırmış güller ile cennetten yansımalar vaat ediyor Hatay... Ne garip! Bir yanda upuzun mezaristanlar diğer yandan çiçekler, çiçekler, çiçekler... Doğum ve ölüm melekleri aynı anda yağmış galiba bu şehre diyor insan. Tam bir fıtrat bayramı var burada. İnsan insan olduğunun ve faniliğinin bilincine varmalı. Ama nasıl? Nasıl da ağır bir yük bu? İşte bu ağır yükü, tartan bir kent Hatay...
Bu arada yol boyunca Adana'dan başlayarak, caddelerin kıyısında açılmış çadırlar, konteynerler, insanın içini sızlatıyordu, çünkü yavaşça inen akşamın karanlığında, sokağa dizilmiş sessiz çocuklar gibiydi bu çadırlar...
Ardından, Kocaeli Büyükşehir Belediyemizin Hatay Orhanlı'da kurduğu koskocaman bir şehri andıran konteyner kentine vardığımızdaysa, sanki büyük bir savaş olmuş da büyük bir sığınma kampına girmiş gibi hissettim kendimi. Bizler ancak televizyonlardan seyrettiğimiz kadarını biliyoruz. Ama bu yerleşim merkezinin büyüklüğünü görünce, insanın ertesi gün nelerle karşılaşacağı hakkında ilk fikirleri beliriyor zihninde. Burdur Valisi Ali Arslantaş, Hatay'a koordinatör vali olarak atanmıştı, depremin 2. gününden beri vazife başındaymış, daha evvel Hatay'da görev yaptığı için sahayı çok iyi tanıyor, arı çalışkanlığıyla Hatay'ın yaralarını sarmaya çalışan bir Vali... Biz geldiğimizde, AK Parti Genel Başkanvekili Prof. Numan Kurtulmuş ve ekibine brifing vermekteydi. Hatay'da tabiri caizse taş taş üstünde kalmamış, burada çalışanların saçları ağarmış, gözlerindeki hüzün insanı sarsacak kadar sahici, herkes elinden gelenin fazlasını sarf ediyor... Numan Bey ve eşi Sevgi Hanım, o gece konteynerlerde kalmaya karar vermişler. Depremzedelerle açılan son iftar ve ardından birlikte girilecek Bayram heyecanı, hepimizi sarmıştı.
Arife gecesi de şiddetli bir deprem oldu. Yeryüzü orada hiç uyumuyor sanırım, her an kıpır kıpır...
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi büyük işler yapmış ve Başkan Tahir Büyükakın Beyefendi, ismiyle müsemma tertemiz işler yapmış burada ve adeta bir hizmet akıncısı, bir insani himaye kalkanı kurmuş Hatay'da. Gece, yardımsever ve gönüllüler için kurdurduğu konteynerlerde kaldık, yani biz bile hizmetlerinden istifade ettik. Ertesi sabah Bayram namazında getirilen Tekbirler, sanki yerinden doğrulmak için direnen Hatay'ın hali gibiydi, Tekbirlerde gözyaşlarımızı tutamadık. Sonrasında Kocaeli Belediyesi'nin kurduğu tam teşekküllü hastaneyi ziyaret ettik. Başhekim beyin iki evladı depremde vefat etmiş, burada konuştuğumuz hemen herkesin bir yakını depremde vefat etmiş, ama sanırım bu insanlar kederlerini ancak başkalarına hizmet ederek yatıştırabiliyorlar. Mahşeri yaşayanlar birbirlerine sarılmış, birbirlerinin umudu olmuş.
Ardından yine Hatay'da Konya Büyükşehir Belediye'sinin kurduğu konteyner kente vardık. Burası da uçsuz bucaksız bir yaşama alanı, görevliler her haneye tek tek girerek ihtiyaç listesi topluyorlar, çocuklara bayramlıklar dağıtılmış, hepsi rengârenk, yepyeni giysileriyle yanımızda yöremizde zıplıyorlar. Ne garip, bir yanda upuzun sesiz mezarlıklar, diğer yanda kucaklarda bebekler, saçları örgülü küçük kızlar, top oynayan oğlanlar. Her şey iç içe burada. Ağıtlar ninnilere, Yasinler ilahilere karışıyor. Hem hüzün ve keder, hem umut ve direnç...
Sonrasında şehri görmek istiyoruz. Şu ortasından nehir akan kenarlarında sofraların kurulduğu, dünyanın en güzel mutfağına sahip, güler yüzlü esnafıyla, konukseverliğiyle, çok kültürlü ortamıyla, selamet yurdu olan Hatay'ımızı bir görelim dedik. Başından neler geçmiş senin ah Hatay!
Ne diyeyim Hatay'ımızın yerinde yeller esiyor. Buradan bir mahşer geçmiş, buradan bir kıyamet geçmiş. Öylesine bir alt üst oluş. Habib-i Neccar'a varmak istiyoruz. Şehrin öte yakasından koşa koşa gelerek, insanları Hakka davet eden, o geceyi delen nuruyla konuşan adamın, Yasin Suresi'nin şerefli muhatabı olan büyük Allah dostunun türbesine varalım diyoruz. Orası da yıkılmış, orası da gözyaşı denizi olmuş, adeta tek tek taşlar halinde yıkılmış... Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman Beyefendiye rastlıyoruz, saçları bembeyaz ağarmış, "beni büyüten ablamı, yengelerimi, bacımı, ailemden çok kişiyi kaybettim' diyor. Ne diyelim inna lillahi ve inna ileyhi raciun, acı keder, çok büyük...
Uçakta Beykoz Belediye Başkanımız Murat Aydın Beyefendiyle karşılaşmıştık. Onun Beyazıt Bestami hazretlerinin diyarı olan Kırıkhan'daki konteyner kentine de gittik. Çadırlarda hamile ve yeni doğmuş bebeği olan hanımları ziyaret ettik. Çocuklar rengârenk giysileriyle koşuştururken, hanımlar, çileyi sırtlanmış birer dert değirmeni gibiydi.
Kırıkhan'da gelincik zamanıymış. Bizi binlerce kıpkızıl gelincikle karşıladı Hz. Tayfur'un makamı. Kırıkhan, o kadar kırılmış, o kadar tel tel ayrılmış ki, Beyazıt Bestami'nin türbesinin olduğu yüksek tepe bile paramparça olmuş. O yıkık dökük türbede, namaz kıldık, dua ettik. Hüzünlü gözlerle Amik Ovasına baktık ki insanlığın yaşayacağı son savaş Melheme-i Kübra'nın (Armegedon) vuku bulacağı o büyük ve bereketli ova, işte tam karşımızdaydı, Raca Dağları ve Afrin, zeytin ağaçları, leylaklar, dutlar hepsi kol kolaydı işte... İnsan bu sonsuzmuş gibi duran güzelliğin hiç bozulmamasını istiyor. İstiyor da sonrasında çıkan bozgunculuklar, güzellikleri solduruyor işte...
Burada yıkımın yaşadığı her ilçede büyük vazifeler üstlenmiş, yaraları sarmakta olan il ve ilçe belediyelerini iftihar ederek seyrettik. Bir Bayram gününü, taziyelerden beli bükülmüş bu şehrimizde, gözü yaşlı kardeşlerimize sarılarak idrak ettik...
Allah İstanbul'umuzu korusun...