Barış Pınarı Harekâtı başladığından bu yana tabii olarak en fazla ABD’nin tutumunu; Başkan Trump’ın çelişkili açıklamalarını konuşuyoruz. Fakat bu konudaki değerlendirmelerin çok yüzeysel kaldığını görüyoruz.
ABD’deki “Yahudi etkinliği”ni biliyoruz. Hatta yaygın olan “İsrail, Amerika’nın şımarık çocuğudur” sözünün yerine, “ABD, İsrail’in emir kuludur” demek daha doğrudur. 1947’de Filistin’e “sığıntı” olarak yerleştirilen İsrail, ABD ve Batı’nın sınırsız himayesi sayesinde bu hale gelmiştir. Ayrıca, hayallerindeki İsrail de henüz bu değildir. Irak ve Suriye’nin karıştırılıp parçalanması başta olmak üzere, Mısır darbesinden 15 Temmuz hıyanetine kadar; bölgemizdeki bütün operasyonlar İsrail’in “son şeklini” alması içindir.
Amerika ve Avrupa’nın 35 yıldır sürdürdüğü PKK desteğine ilaveten, son yıllarda abandıkları “PYD terör devleti” kurma çabası, bu sevdanın final sahnesidir.
PYD projesinin amacı, Irak, İran ve Türkiye’den koparılacak parçalarla; “Büyük Kürdistan” dedikleri “Küçük İsrail”i kurmaktır.
O zaman Kürtler, İsrail’in sınır bekçiliğini yapacak, Yahudiler de İsrail’i “Vadedilmiş Topraklar”a kadar rahatça uzatacak.
Bu planın ilk aşamaları, Suriye ve Irak’ın işgaliyle tamamlandı. Son adım da PYD projesiyle atılacaktı.
ABD’ye rağmen ABD desteği...
Ancak projenin, topyekun devlet iradesiyle yürütüldüğünü söylemek yanlış olur. ABD devletinde, ezici bir Siyonist hakimiyeti olduğu bilinen bir gerçek ise de, “Amerikalılık” anlayışının gelişmesiyle birlikte, “Her şey İsrail için” tutumu, her kuruş vergisinin hesabını soran Amerikalılar nezdinde, “Yeter artık” noktasına gelmiştir.
2003 yılı Haziran ayında, 2004 başkanlık seçimi için Demokratların aday adayları Yahudi Joe Lieberman ile bir dönem partinin genel başkanlığını da yapmış olan Howard Dean, aday belirleme surecinde bir TV tartışma programına katılmışlardı. Lieberman’ın, sonu gelmeyen İsrail’e yönelik vaatleri karşısında daha fazla dayanamayan Dean, “Affedersiniz siz ABD’ye mi başkan olacaksınız yoksa İsrail’e mi” diye sormuştu. Üstelik Howard Dean’in karısı da Yahudi idi.
Daha da önemlisi, paralel yapıların yoğun istilasına maruz kalsa da; “ABD derin devleti” daha fazla taşıyamayacakları bu “İsrail kamburu”ndan kurtulmak için mücadele etmektedir.
Ne var ki bu, kolay bir dönüşüm değildir. Biz bir tanesini yıllardır devletten temizlemeye çalışıyoruz. Oysa “ABD FETÖ’leri”nin kökleri çok daha “derin”de, dalları çok daha “yüksek”lerdedir.
PYD, “paraleller”in eseri...
Bütün manevralarına rağmen Trump, uzun zamandır devam eden bu “derin” mücadelenin en çarpıcı figürü olmuştur.
Bunun için Trump’ın amansız bir İsrail karşıtı olması gerekmiyor. Meseleye Amerikalıların çıkarları açısından bakması yeterlidir. Ortadoğu’da sadece İsrail için harcanan trilyon dolarlar ve akan kandan sonra ABD’nin ne kazandığı sorulmalıdır. Oysa bugün, ABD’nin ekonomik ve siyasi çıkarları, “Ortadoğu’yu bırak, Uzakdoğu’ya bak” diye bas bas bağırmaktadır.
Sadece PYD süreci bile, ABD yönetimi içindeki bu mücadeleyi görmek için yeterlidir.
Tamamen İsrail menfaatlerine yönelik olan “PYD Projesi”, devletin zaman zaman en üst seviyede ortaya koyduğu aksi yöndeki iradeye rağmen, Haçlı-Siyonist ittifakın, Pentagon ve diğer devlet kurumlarındaki Neocon şövalyeleri tarafından ısrarla sürdürülmüştür. Ancak diplomasi çerçevesinde sonuç alamayan Türkiye’nin, ulusal güvenlik kaygılarını eyleme dönüştürmesi, ABD’deki bu derin savaşı da su yüzüne çıkarmıştır.
Trump yavaş yavaş ayıklıyor
Hatırlarsanız Trump, geçen Aralık ayında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yaptığı S-400 görüşmesinden sonra “ABD’nin amacı DEAŞ’ı yenmekti, bunu da başardık, askerlerimizi Suriye’den çekeceğiz” demişti. Ama paraleller tarafından ablukaya alınınca geri adım atmak zorunda kalmıştı. Ancak, sonrasında askerî ve sivil bürokraside önemli ayıklamalar yapan Trump, Sayın Erdoğan ile yaptığı “Barış Pınarı” konulu görüşmesinden sonra yine “Suriye’den çekiliyoruz” demiş ve bu sefer çekilme hemen başlamıştır.
Ayrıca Trump’ın, “7 bin mil uzaktaki bu saçma savaşa son vermeliyiz. Türkiye’nin 30 yıldır mücadele ettiği PKK’yı destekledik” gibi sözleri, ABD’deki İsrail yanlısı paralel devlet yapılarına indirilmiş ağır darbelerdir.
Trump’ın tutumunu, sürekli sıkıştırılan “azil kıskacı”, FETÖ’nün tazyikiyle daha da azan “Kongre canavarı” ve meydanlara yansıyan “seçim baskısı” dikkate alınarak değerlendirilmelidir.
Tabii ki PYD projesi “Haçlı-Siyonist ittifak” tarafından yüz yıldır yürütülen operasyonların finali olduğu için paralel cephe kolay pes etmeyecek ve devamı için her yola başvuracaktır.
Derin ABD harekâtı destekliyor
Gelen bütün gürültü-patırtı ve tehditlere rağmen, Türkiye’nin YPG’ye karşı yürütmekte olduğu bu harekât, İsrail’i taşımaktan yorulan “derin Amerika” için ilaç olmuştur. Trump’ın, “bela” olarak algılanan, “DEAŞ ile mücadeleyi Türkiye üstlendi” açıklaması da aslında Suriye’de bulunma gerekçelerinin kalmadığını ilan etmektir. Dostumuz(!) Putin’in, “IŞİD’çiler hapishanelerden kaçabilir” açıklaması, Türkiye’ye çok daha büyük bir darbedir. Sanki DEAŞ’ın, PYD kontrolünde olması daha güvenli! Tam aksine, bu harekât başladıktan sonra DEAŞ konusunda inisiyatifin Türkiye’de olması bizim için de Avrupa için de sağlıklıdır.
***
Durum böyleyken, “Erdoğan, Trump’a neden cevap vermiyor; aklım almıyor” diyen Kılıçdaroğlu’nun, Türkiye’yi neden ısrarla, “Trump bizi sırtımızdan bıçakladı. Artık bölgede yolumuza yalnız devam edeceğiz” diye ateş püsküren İsrail’in yanına iteklediğini de benim aklım almıyor.