Beşiktaş’ta zaten var olan yıldızlara ilaveten Pepe, Alvaro Negredo ve Jeremain Lens de eklenince; siyah-beyazlılar büyük bir hava yakalamıştı. Ama sahadaki görüntü, o havanın esintisini veremiyordu. Çünkü Konya, raha derli-toplu, daha onganize ve daha özgüvenliydi. Aslında Beşiktaş, oyunun hakimi ve bazı pozisyonların sahibi gibi görünse de; gizli patronun Konya olduğunu hissedenler az değildi. Traore’nin golü bunun tesçiliydi.
Fofana’nın sürüklediği, geliştirdiği ve sonunda Traore’ye hediye ettiği pozisyonda, Beşiktaş savunmasının sol tarafı tamamen boştu. Gole kimse müdahale edemedi. Savunmada Pepe’n varsa, böyle bir açığın olmaması gerekirdi.
***
Arada-sırada Tolga’laşan Fabri, gene bir fiyaskoya imza atacakken; şansıyla sıyırdı. Şutla uzaklaştırmak istediği bir topa savruk vurunca, top ters dönüp neredeyse kendi kalesine gol olacaktı. Şampiyon takımın kalecisine yakışmayacak türden acemice bir gaflet anı, ucuz atlatıldı.
Beşiktaş’ı 1-0 geriye düşüren golde, Pepe’ye laf soktuk ama; ilk resmi maçındaki genel görüntüsü başarısız değildi. Bir çok kritik müdahalede seyircisinden alkış aldı. Adama yetersizdi diyemeyiz. Günah olur.
***
İkinci yarının başlangıcı da, ilkinin genel görüntüsünü andırıyordu. Değişen bir şey yoktu... Şenol hoca; takıma Negredo ve Caner takviyesi yaparak, oyuna müdahale etti. Gene kar etmedi. Çünkü Atiker Konya, dengeli futbolunu kendi işine yarayacak şekilde ve soğukkanlılıkla sürdürüyordu. Beşiktaş baş edemedi...
Cenk Tosun’un kişisel ve sürpriz becerisi umut oldu. Cenk taçtan gelen topu Mandreke gibi bir sihirbaz üstünlüğü ile, aniden dönerek kaleye gönderdi. Ama net penaltı kararıyla, kupanın Konya’ya gitmesi adildi. Kutluyoruz.