Esed, muhalif vatandaşlarını ağır silahları öldürmeye başladığında Suriye, terör örgütlerinin, yabancı savaşçıların ve dünyanın dört yanından gelen istihbaratçıların akınına uğradı. PKK Suriye’de PYD adıyla örgütlenirken DEAŞ da türedi bir terör örgütü olarak kolayca boy gösterdi.
Uluslararası medyanın PKK’yı Kürtlük, DEAŞ’ı Müslümanlık üzerinden aktörleştirmesi bölgenin etnik ve mezhebi olarak ayrıştırılmak istendiğinin belki de ilk emaresiydi.
Çok geçmeden bize dayatılan şuydu: Sınırında bir DEAŞ terör devleti istemiyorsan PKK terör devletine “evet” demelisin!
***
Suriye’de denkleme giren tüm devletler ve diğer değişkenler“çölün kumları” gibi yer değiştirip“ölüm” kusarken, “kale gibi sapasağlam” duran ve“hayat” veren tek ülke -ne mutlu ki- Türkiye oldu.
Türkiye’nin 2012’den beri savunduğu, 2016 yazından bu yana ise bizzat elleriyle tesis ettiği “güvenli bölge” gerçeğini “müttefikimiz”, “süper güç”, “şampiyon” Amerika ancak idrak ve intibak edebilmiş görünüyor!
Başkan Trump’ın önceki gece sabaha doğru attığı tivit: “Eğer Kürtlere saldırırsa, Türkiye'yi ekonomik yönden mahvederiz. 20 millik (32 km) güvenli bölge oluşturulabilir. Aynı zamanda Kürtlerin Türkiye’yi provoke etmesini istemiyorum.”
Peh... Tehdit ve çarpıtma kısmı bir yana bırakılırsa (çünkü içerdeki muhalifler için yeme benziyor) tivitin hülasası “günaydın Amerika” dedirtiyor!
Zaten Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın da jet hızıyla iyi kodlanmış bir cevap verdi tivıtır başındaki Trump’a. Kalın, Trump’a “Kürtleri, PKK ve onun Suriye kolu PYD/YPG ile eş tutmanın ölümcül bir hata olduğunu” söyledi.
***
Kritik vurgu; “ölümcül hata”. Mealen şunu diyor Türkiye:
BİR: Türkiye kendi güvenliği için gereken neyse onu yapacak. PKK ve DEAŞ temizliği için Suriye’ye yeniden girdiğinde karşısına kim çıkarsa -ABD askerleri dahil- açık çukurlara gömecek.
İKİ: Türkiye ülke bekası için gerekli gördüğü “güvenli bölge”leri kurmak için başka bir devletten izin, icazet veya yardım istemiyor, istemeyecek.
ÜÇ: Bunu yapacak güce ve meşruiyete sahip tek ülke; Türkiye. Değil mi ki silahlandırılmış ve sınırlarına konuşlandırılmış bir PKK terör örgütü var; değil mi ki kendi topraklarında halihazırda 3 buçuk milyon Suriyeli var. Gerisi laf ü güzaf.
***
ABD “güvenli bölge” zaruretine henüz ayıldı ama 2012’den beri her düzeyde, her platformda, aynı kararlılık ve netlikle “güvenli bölge” önerdi Türkiye. Geriye doğru kısa bir taramayla bile yüzlerce açıklama, binlerce haber yığılır önünüze.
Mesela 16 Mart 2012 / BBC’den bir haber. “Türkiye Suriye’de ‘tampon bölge’ oluşturabilir” diyor:
“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye'nin Suriye büyükelçisinin çekilebileceğini söyledi ve tampon bölge ya da güvenlik bölgesi kurulması önerilerini değerlendirdiklerini belirtti. Türkiye'deki toplam Suriyeli sığınmacı sayısının 14 bin 700 olduğu belirtiliyor. BM Suriye'deki durumu incelemek üzere hafta sonu bu ülkeye bir heyet göndereceğini açıkladı. BM açıklaması, bugüne kadar 8000 kişinin öldüğü iddia edilen isyanın birinci yıldönümüne denk geldi.”
***
Suriye’den çekilme kararını henüz hazmedememiş görünen ABD’den gelen “güvenli bölge” vaadi çelişkiyi dağıtmıyor. Üstelik tam da Türkiye Fırat’ın doğusu için hazırlanırken. Suriye’de siyasi sonuca yaklaşılmışken, ABD masa dışında kalmışken... Washington’un bölgeye naklettiği terör dokusu bölge tarafından kusulurken ve Türkiye kalan pisliği dezenfekte ederken.
Trump’ın dediği “safe zone”un kokusu yakında çıkar. PKK’ya yer açma amaçlı soyut bir öneri mi yoksa PKK’nın temizlendiği, siyasi süreç tamamlanana dek Türkiye’nin kontrol ettiği bir güvenli bölge mi?
ABD’nin sicili baştan aşağıya bozuk lakin pisliğini temizlemek istiyorsa da bırakalım işe PKK ve FETÖ’den başlasın.