ABD Başkanı Donald Trump, aldığı kararlarla hem ülkesini, hem dünyayı şaşırtıyor. Şaşırtmakla da kalmıyor, başta ABD vatandaşları ve kurumları olmak üzere Avrupa’nın, İslam coğrafyasının tepkisini çekiyor.
Trump’ın 27 Ocak’ta Pentagon’u ziyaretinde imzaladığı “Yabancı Teröristlerin ABD’ye Girişinden Ülkeyi Korumak” başlıklı başkanlık kararnamesinde; şimdilik Suriye, Irak, İran, Libya, Yemen, Sudan ve Somali’den gelen kişilere 90 gün boyunca kapılar kapatılıyor. Trump, “Ortadoğu’dan gelecek Hristiyan mültecilere öncelik verileceğini” de açıklıyor.
Herkes şaşkın. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği ve BM Uluslararası Göç Örgütü, bu karara karşı ortak yazılı açıklama yayınladı.
Avrupa Konseyi Başkanı Donald Tusk, ABD Başkanı’nı sert bir dille eleştirerek, Donald Trump’ın Avrupa için varoluşsal bir tehdit olduğunu söyledi.
ABD içinden de tepkiler ve protestolar geldi ve devam ediyor. Bazı eyaletlerdeki federal mahkemeler, başkanlık kararnamesini geçici süreyle askıya aldı. 16 eyaletin başsavcısı, yayınladıkları ortak bildiriyle, Trump’ın “anayasaya ve ABD değerlerine aykırı ve yasa dışı kararname”sini kınadı. ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan 900 kadar diplomat, bakanlık içi şikâyet sistemini kullanarak protesto muhtırası verdiler.
Tepkilerin ortak noktası; Trump’ın kararının ABD’nin tarihine, kurucu değerlerine aykırı olması. Göçmenlerin kurduğu bir ülkenin şimdi kendisini inkâr yoluna gitmesinin getirdiği endişeler var.
Gerçekten dünya bu Trump’ı taşıyabilir mi? Kabinesinde ve çevresinde emekli generallerin çoğunlukta olduğu Trump, ABD derin devletinin bir projesi mi?
Şu anda ABD’de Demokratlar istim üzerinde. Trump’ın ırk ve din üzerinden yaptığı ötekileştirme, ABD’de “siyah” tehdidini, tehlikeli boyutlara taşır mı?
Dünya yeni bir savaşa mı itiliyor? Batı bloğunda oluşacak çatlaklar, Avrupa’nın güvenliğini ne kadar tehdit edecek? Rusya ve Çin’in ABD ilişkileri nasıl değişir. ABD ile Rusya yan yana gelirse Çin, kendisini tehlikede görür mü? Velhasıl dünya yeni bir soğuk savaşın eşiğine mi geliyor?
Türkiye için iki riskli alan var.
Birincisi, Obama döneminde ABD, PKK’nın Suriye’deki yapılanması PYD/YPG’ye silah yardımı yaptı, açıktan destek verdi. Türkiye, Trump döneminde ilişkilerin normalleşmesi, yeniden müttefikliğe yakışan bir zemine gelineceği umudunu taşıdı. Ne var ki, birkaç gün önce PYD’nin silahlı kanadı YPG’nin sözcüsü, ABD’nin kendilerine zırhlı personel taşıyıcı verdiğini duyurdu. “Yeni ABD yönetiminin kendilerine desteğinin genişlediğini” ifade etti. ABD Savunma Bakanlığının, A Haber’e yaptığı açıklamada PYD’ye yardım kararının Trump döneminde değil, Obama döneminde alındığı belirtildi.
Meksika sınırına duvar örme kararını anında alan Trump yönetiminin sığındığı mazerete bakınız... Gelen, gideni aratır mı?
ABD ile ikinci riskli alan, F. Gülen’in iadesi konusudur.
TV 24 canlı yayınında konuşan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, terörist Gülen’in iadesi konusunda, “Trump göreve gelince yeni dosyaları ilettik. İade konusunda Trump’lı dönemden umutluyum” dedi.
Trump, şu anda ne ülkesine, ne de dünyaya umut veriyor. ABD’nin yeni dönemde Ortadoğu politikası ne olacak? Türkiye politikası ne olacak? ABD, bölücü terör örgütüne yardım etmeye devam edecek mi?
Temkinli olmak zorundayız. Trump, F. Gülen hakkında işimize gelecek karar alabilir. Bunun bir elma şekeri olabileceğini de düşünmeliyiz. Aslolan Türkiye-ABD ilişkilerindeki temel yaklaşımlardır. ABD ile dost ve müttefik miyiz, değil miyiz? ABD hem F. Gülen’i vermeli, hem de PKK’ya desteğini çekmelidir.