Soruyu en başta sorayım: ABD, bundan sonra F. Gülen’i Türkiye’ye verir mi? FETÖ ile irtibatı bu derece ortaya çıktıktan ve suçüstü yakalandıktan sonra ABD, Gülen’e suikast için düğmeye basar mı? Ortaya çıkan vize krizine şüphesiz Gülen çok sevindirmiştir ama acaba kendisi hakkında endişelenmesi gerekmiyor mu? Bu milletin, şehit ve gazilerimizin yakınlarının ahını aldı, ölmesi ibret verici olabilir…
ABD’nin çıkardığı vize krizinin asıl sebebini, Washington da kabul etti.
ABD Dışişleri Sözcüsü Heather Nauert, günlük basın brifinginde Ankara Büyükelçisi John Bass’e sahip çıktı. Türkiye’de vize hizmetlerinin askıya alınmasına ilişkin kararın; Beyaz Saray, Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi (NSC) ile koordinasyon içinde alındığını açıkladı.
ABD, krizin asıl sebebinin, İstanbul Başkonsolosluğunda ve Adana Konsolosluğundaki personellerinin FETÖ’cü şüphesiyle sorgulanmaları/tutuklanmaları olduğunu kabul ediyor. Sözcü Nauert, “Türk hükümetinin iki yerel çalışanımızı tutuklamasından büyük hayal kırıklığına uğradık. Üçüncü bir çalışanımızı da hafta sonunda ifade vermeye davet etti. Bu eylemler bizim açımızdan çok rahatsız edici. Türkiye’deki durumla ilgili endişeli olmaya devam ediyoruz” diyor.
Dikkat ederseniz yargı demiyor, “Türk hükümeti” diyor. Hâlbuki onlar, R. Sarraf ve Halk Bankası Genel Müdür Yarımcısı Mehmet Hakan Atilla’yı tutuklarken hep yargıdan, yargı bağımsızlığından söz ediyorlardı…
Bu açıklamada bir de zekâmızla alay var. ABD personelleri işleri gereği güvenlik güçleriyle çalışıyormuş. Ama nedense çalıştıkları o güvenlik güçlerinin hepsinin bugün FETÖ’cü oldukları ortaya çıktı.
Mesela tutuklanan İstanbul Başkonsolosluğu görevlisi Metin Topuz’un FETÖ’nün 17-25 Aralık 2013’teki kumpası ile 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin davalarda yargılanan eski polis müdürleri ve askerler, firari eski savcı Zekeriya Öz ile irtibatı tespit edildi. FETÖ/PDY’ye üye olmak suçundan hakkında soruşturma yürütülen 121 kişiyle yoğun irtibatı tespit edilen Topuz’un, dış istihbarat ve ülkeler arasında “aracılık görevini” yürüttüğü de belirlendi.
ABD’nin, 15 Temmuz darbe girişiminde ve öncesindeki FETÖ operasyonlarında fiilen işin içinde olduğu, ortaya çıkmış durumda. FETÖ’nün yıllardan beri ABD’ye taşeronluk yapmış olmasının en kuvvetli delilleriyle karşı karşıyayız. Bu ABD’ye yapılan tam bir suçüstü operasyonudur.
ABD’nin 27 Mayıs 1960 darbesinden itibaren bütün askerî darbelerde rolü olduğu hep yazıldı, söylendi. Ama ilk defa ABD’nin Türkiye ve demokrasi düşmanlığı somut deliller ile ortadadır. ABD’nin öfkesi, kızgınlığı bu suçüstü halinden dolayıdır.
Türkiye’de kimse, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kadar ABD’ye karşı böylesine ilkeli ve kararlı bir duruş sergilemedi.
Türkiye’ye olan düşmanlığı bir suçüstü durumu ile ortaya çıkan sadece ABD değil. Avrupa Birliği ve başta Almanya da şu anda tıpkı ABD gibi PKK ve FETÖ’ye destek çıkıyor, hamilik yapıyor.
Atlantik Cephesi/Batı, Türkiye düşmanlığını bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden yürütüyor. Meselenin sanki Erdoğan meselesi olduğu yönündeki algı operasyonu, 7 Şubat 2012 MİT krizi ve Ocak 2014 MİT TIR'larının durdurulması ihaneti ile başladı. Nihayet 15 Temmuz darbe girişimi, Batı’nın gözüdönmüşlüğünü, FETÖ’yü nasıl haince ve zalimce kullandıklarını da gösterdi.
ABD, yerel konsolosluk çalışanları ile fena yakalandı. Bu saatten sonra ABD’nin FETÖ elebaşı F. Gülen’i iade etmesi mümkün değildir. Zira Gülen’in konuşması durumunda ABD yönetimini temsil edenler, dünyada hiçbir ülke temsilcisinin yüzüne bakamazlar.
ABD’nin tek bir Gülen seçeneği var; onu öldürmek…
F. Gülen, Pensilvanya’daki mekânında bir kalp krizi ile ölürse buna kimsenin şaşırmaması gerekir. Bu iş için Gülen’in kara kutusu, örtülü ödeneğini kullanan Mustafa Özcan’ın adı dolaşıma girdi bile. Yıllar önce duymuştum. Bir gün Gülen, en yakınındakilere; “bana iyilerin isminin yazıldığı bir defter gösterdiler, orada Özcan’ın adı yoktu…” demiş.