Stadın neredeyse tıka-basa denilecek kadar dolu olması; ligdeki ilk iki haftanın galibiyetle kapatılmış olmasından değildi. G.Saray’ın sergilediği yüksek tempo, mücadele isteği ve keyif veren futbolu; kaç zamandır kırgın/küskün/keyifsiz olan taraftarı, yeniden hayata döndürmüştü.
Ligdeki üçüncü maç, yine tempolu maç beklentisiyle başlamıştı ama; Sivas iyi çalışan tekere çomak sokuyordu. Tempoya tempo, baskıya baskı, atağa atakla karşılık vererek, kolay teslim olmayacağını gösteriyordu. Ortada denk bir mücadele vardı. O kadar ki; her iki takım da, ilk önemli atağını aynı dakika içinde (10) gerçekleştiriyordu. Önce Sivas, sonra G.Saray...
Ancak zaman geçtikçe, saflar ayrılmaya başladı. Sarı-kırmızılılar, atak/baskı/pozisyon fırsatlarını çoğaltınca; Tolga bu farkı resmen belgeleyen golü attı. Üç maçta üç yaptı... Yani her mücadeleye bir kontenjan golü... Sonradan da ikiledi. Bravo!
***
Sivasspor’un oyunu genişleten, sinmeyen ve hatta kafa tutan futbolu; belki G.Saray’ın ilk iki maçta sergilediği görsel zenginliği biraz sınırlattı. Ama bu dikleniş, maçın seyredilir olma niteliğine büyük katkı verdi. Bu sayede, güzel bir ilk yarı seyrettik.
İkinci yarının başlarında, Muslera’nın santra çizgisi üstünde yaptığı kurtarışa tanık olduk ki, son 50 yılda böyle bir tablo yaşanmamıştır. Çok riskli bir müdahale... Aferin diyemem!
G.Saray ilk iki maçtaki kadar tempolu, becerikli, haz verici değildi. Fakat geleceğe yönelik kuşku uyandıran bir zaafı da oluşmadı. Sivas ise, (Goller yemesine rağmen) gelecekte daha iyi olacağı müjdesini veren ciddi bir verim sergiledi.