Fas’ın Marakeş kentinde yapılan bir uluslararası toplantıda imzalanan antlaşmayla BM Göç Paktı kuruldu. 164 ülkenin imzacı olduğu antlaşmanın devletleri bağlayıcılığı bulunmuyor. Dolayısıyla antlaşma daha çok temennileri içeriyor. Bağlayıcılığı olsaydı zaten bu kadar bu kadar çok sayıda devlet imzacı olmazdı.
Pakt’ın tam adı, Güvenli, Düzenli, Kurallı Göç için Pakt. Bu başlığa uygun tanımdaki göçmenlerin sayısı 258 milyon olarak tespit edilmiş, 2000 yılından beri de göçün, muhtemelen yine paktın tanımladığı türden göçün oranı % 49 artmış.
Öncelikle belirtmek gerekiyor, Paktlar genel olarak bir tehditle mücadele kapsamında kurulur. Bu durumda söz konusu paktın düzenli ve kurallı göçe engel olmak için kurulan bir işbirliği olduğu anlaşılıyor. Düzenli ve kurallı göç, daha çok ekonomik nedenlere dayanan göç anlamına gelir. Bu haliyle, siyasi nedenlerle zorunlu olarak ülkesini terk etmek zorunda kalanları, iç savaş, kıyım, kırım gibi nedenlerle yollara düşenleri kapsamıyor.
İş-aş kaygısıyla göç edenlerin bu kadar çok artmış olması, gayet tabi zengin ülkeler ile fakir ülkeler arasındaki makasın çok açılmış olmasıyla ilgili ve zenginler fakirler gelmesin diye pakt kuruyor.
Kim için, kime karşı?
Kuruluş amacı bu şekilde ifade edilmiyor; düzenli göç konusunda hiçbir devletin tek başına önlem alamayacağı, uluslararası işbirliği yapılması amaçlanıyor. Bu çerçevede insan kaçakçılığı ile mücadele ve göçmenlerin temel haklara erişimi öngörülüyor. Ancak aynı zamanda göçün, göç alan ülkelerin bağımsızlığını, sınır güvenliğini tehdit ettiğinin ve aşırı sağ eğilimleri beslediği vurgulanıyor.
Bu haliyle bakıldığında, Göç Paktı’nın göçmen sorunlarını ya da göçe neden olan koşulları öncelemek gibi bir içeriği olmadığı anlaşılıyor. Antlaşma, daha çok kapıya dayanan düzenli göçmenlere, antlaşmaya taraf ülkelerin benzer mevzuat uygulamalarını öngörüyor. Ancak Pakt, bazı ülkelerin göç konusunda daha gevşek olan mevzuatının mı, yoksa sert kuralları olanların mı ölçü alınacağına açıklık getirmiyor.
BM bünyesinde kurulan Pakt, BM yaptırım mekanizmasından muaf, imzacı devletler de kararlara uymak zorunda değil; ama “acıya ve kaosa son vermek için bir yol haritası” söz konusu.
Paktın Türkiye yerine Fas’ta yapılmış olması bile, aslında bir araya gelen devletlerin sorunların merkezine dokunmak yerine, etrafında dolanmayı tercih ettiklerini göstermeye yetiyor.
Bu bile anlaşmazlık konusu
Amaçlarının yazılı olanlarıyla yazılı olmayanları arasındaki fark, Pakt’ı tartışmalı hale getiriyor; zira Pakt göç alan ülkelerin sorunları etrafında şekillenmiş.
Bu durumda sert göçmen politikası uygulayan devletlerin koşarak Marakeş’e gelmeleri ve baş imzacı olmaları gerekirdi; ama öyle olmadı. ABD, kategorik olarak reddetti; Avusturalya, Çek Cumhuriyeti ve Macaristan katılmadı. Belçika’da ise atılan imza, hükümetin dağılmasına neden oldu.
Göç sözcüğünün bir belgede kullanılması bile, devletler arası anlaşmazlıklara neden oluyor. Zaten her türlü göç hareketinin esas nedeni de bu. Uluslararası toplum diye bir yapı olsa, zaten göçe neden olan koşullar ortaya çıkmaz.
Paktın her şeye rağmen göç başlığı altında bunca devleti bir araya getirmiş olması önemli. Antlaşmanın bu haline bile tahammül edemeyen devletleri ifşa etmesi bakımından da anlamlı. Aşırı sağın tehlikeli yükselişinin dillendirilmesi ise muhtemelen girişimin en değerli yönü. Dileyelim ki, ileride bağlayıcı karar alabilen ve göç alan ülkelerden çok göçmenlerle ilgilenen bir pakt haline gelsin.