"2013 Mayıs'ında Gezi olayları ile başlayıp 17-25 Aralık yargı- emniyet darbe girişimiyle tırmanan, 2014 mahalli idareler ve cumhurbaşkanlığı seçimleriyle devam eden, 2015'teki iki ayrı milletvekili seçimiyle süren, PKK'nın hendek eylemleri ve DEAŞ'ın saldırıları ile kanlı bir boyut kazanan, FETÖ'nün 15 Temmuz darbe girişimiyle adeta zirveye ulaşan, 16 Nisan halk oylamasıyla da şimdilik finalini yapan bir süreçten söz ediyoruz." Son üç yılda yaşadıklarımıza dair Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın çıkardığı özet bu.
7 Şubat MİT kriziyle ayak seslerini duymaya başlamıştık ancak kamuoyuna yansıyan kısmıyla Gezi kalkışmasını milat olarak alabiliriz. "Mesele ağaç değil sen daha anlamadın mı?" sloganıyla medyatikleşen, sanatçıların destek mesajlarıyla, CHP'li teyzelerin tencere tavalarıyla kitleselleştirilen, Mustafa Kemal ve Abdullah Öcalan'ın posterlerinin yan yana gelebildiği, iktidarı devirmek amacıyla Erdoğan'a karşı Türkiye'nin "laik güçlerinin" eylem birliği yaptığı bir darbe türüydü aslında Gezi.
Tunus'ta başlayan Arap Baharı'nın Türkiye'ye sıçratılmaya çalışıldığını o günlerde pek kimse fark edemedi. Çünkü Türkiye ne Mısır'dı ne de Tunus.
***
CNN, BBC gibi kanallar Taksim'den 24 saat canlı yayın yaptılar. Türkiye ile alakalı negatif algı kampanyası en net o dönem başladı. Batı medyasına verilen ilanlar, kırmızı fularlı kız güzellemeleri, adeta posterlik kare olarak kurgulanmış polisin gaz ve tazyikli su sıktığı kadın fotoları, duran adam enstalasyonları, parkın içindeki komün hayatına övgüler, "Gezi zeka" edebiyatı... Anlat anlat bitiremediler bunları.
Her melanetin yuvalandığı bu alanı, tüm terör örgütlerinin aktif katıldığı bu kalkışmayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bugün hala "Dünyanın en barışçı eylemi" olarak selamlıyor. CNN Türk aracılığıyla Gezi'nin simgesi haline getirilen "kırmızı fularlı kız" önceki gün PKK saflarında Rakka'da öldürüldü. "Dünyanın en barışçı eyleminde" ne işi vardı bu teröristlerin? Ya da teröristlere methiyeler düzenlerin siyasi partilerde ne işi var da diyebiliriz.
PKK'nın destek vermediği söyleniyordu ama Gezi kalkışmasında DHKP-C gibi PKK etkindi. Cihangir solcuları için Öcalan ve Atatürk posterlerinden oluşan bir "aydınlık Türkiye" tablosu çizilmişti. PKK mayın döşememişti ama kaldırım taşlarından barikatlar kurulmuştu Taksim'e çıkan sokaklara.
***
Gezi kalkışmasında FETÖ'nün etkili olabileceği tahmin edilmiyordu. O gün İstanbul Emniyeti'nde etkili görevlerde olan polislerin pek çoğu bugün FETÖ irtibatı ve Bylock kullanıcısı oldukları için tutuklu yahut ihraç edilmiş. Gezi'nin görünmeyen aktörüydü FETÖ. Eylemin zeminini hazırlayan, aşırı şiddet kullanarak çığırından çıkmasını sağlayan, çalışmayan mobeseler sayesinde Gezi'nin yargılanmasına da mani olan FETÖ'nün emniyet ayağıydı.
Gezi ile başlayan parantezi millet, 15 Temmuz'da vücudunu tanklara siper ederek kapattı.
Halkın canı pahasına kurtardığı namusunu, şerefini, devletini mahkeme salonlarında sahnelenen FETÖ tiyatrosuna meze etmeyelim.
Olmuş bitmiş 28 Şubat darbesini yargılayamadık. Bari durdurmayı başardığımız 15 Temmuz'u hakkıyla yargılayalım.
İşgalin Yapı Taşları
17-25 Aralık'tan da önce dershane yapılanmasını deşifre eden haberleriyle başladı FETÖ'nün ipliğini pazara çıkarmaya. Çok kişinin acaba mı dediği, FETÖ'nün daha yanı başımızda olduğu zamanlarda korkmadan üstüne üstüne gitti. FETÖ ile ilgili çok önemli haberlere imza attı. Star gazetesinin uzman muhabiri Kemal Gümüş, daha önce haber dahi olmamış savcılık ifadelerinin ışığında, FETÖ yapılanmasını gözler önüne seren bir kitap hazırladı.
"Nasıl oluyor da FETÖ bugün hala hapisteki üyelerini dahi yönetebiliyor, uluslararası ilişkileri nasıl bu kadar güçlü, bu yapılanmayı nasıl oluşturdu?" sorularını merak edenler İşgalin Yapı Taşları adını taşıyan kitabı okusunlar derim.