Bölgemizde petrol kaynaklı gerilim tırmanmayı sürdürüyor. Petrol soğuk savaşlarının bir ayağında İran ve ABD arasındaki çekişmeler yer alıyor, diğer ayağında Doğu Akdeniz’de petrol arama çalışmalarıyla birçok ülkenin giriştiği inisiyatif mücadeleleri…
Sorunun birinci ayağı Türkiye’nin petrol satın almasını, ikincisi petrol aramasını ilgilendiriyor.
ABD’nin İran’dan petrol alan ülkelere uyguladığı ambargo ve kısıtlamalardan bazı ülkeler süreli olarak muaf tutulmuştu. 2 Mayıs’ta bu istisnanın süresinin dolması, petrol gerilimini daha da tırmandırdı. İran’ın, bölgedeki diğer petrol satıcısı ülkeler üzerinde baskılar kurmaya çalıştığına yönelik haberler de sıcak çatışma ihtimalini artırdı.
Bir yandan ABD, diğer yandan İran örtülü tehditlerle rakibinin istediği adımları atmasını sağlamaya çalışıyor. İran ekonomik kuşatılmışlığa son verilmezse uranyum zenginleştirme faaliyetlerine yeniden başlayacağını duyuruyor. ABD tarafından da askeri seçenekle ilgili haberler yansıtılıyor.
Tehditler, korkutmalar, meydan okumalar arasında kontrollü gerginlik politikası izleniyor.İran, kendisine nefes aldıracak boşluklar bulmaya çalışırken, ABD savaş tehdidini masada tutarak İran’ı dize getirmenin kapısını açmaya çalışıyor.
ABD, İran’ın farklı bir alanda karşılık vermesinden, Suriye veya Irak alanında milis güçleri üzerinden hareketlilik oluşturmasından endişe ediyor.
Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirliklerinin petrol sevkiyatını sabote etme girişimlerine yönelik haberler meseleyi sıcak çatışma eşiğine taşıdı.
İran’da dini liderlik savaş olmayacağını ama müzakere de istemediklerini söylerken, Cumhurbaşkanının ‘savaşamıyoruz da barışamıyoruz da’ türü daha çaresizlik ve sıkışmışlık içeren söylem içinde görülüyor.
Her zaman şahin ve güvercin ayrımıyla resmedilen bu iki otoritenin aslında farklı bir amaçları olmadığı ama süreci yönetme konusunda kimi farklılıkları temsil ettikleri düşünülebilir. Neticede sofradaki ekmeği büyütmesi gereken ve vatandaşın eleştirilerine muhatap olan hükümet, ABD’ye karşıtaktik hamlelerle kısmi rahatlamalar sağlamaya çalışıyor.
ABD’de şahin kanadın temsilcisi olarak görülen Bolton’un bölgeye 120 bin kişilik bir askeri güç gönderilmesi üzerinde çalıştığına yönelik haberler yalanlandı. Ama burada önemli olan husus, bu haberlerin bir kart olarak masaya sürüldüğü ve ABD’nin psikolojik baskı aracı olduğu. Çünkü Başkan Trump, Bolton’un şahinliğini kabul etmekle ve bu haberleri yalanlamakla birlikte, ihtiyaç olması halinde daha büyük bir güç gönderebileceğini, yani kendisinin daha şahin olabileceğini belirtmiş oldu.
Trump ve Ruhani’nin bir şekilde gri alanlarda siyasi manevra alanı üretebilmesi, bir diğerinin ileri adımlar atmasını engellerken kendi yaşam alanını büyütecek ara yollar bulması pekâlâ mümkündür.
Ancak işin içine üçüncü ülkelerin veya tarafların da girdiği bir gerilim atmosferinin nereye varacağı da öngörülemez. Kontrollü gerginliğin kontrolden çıkması her zaman için ihtimal dâhilindedir.
Petrol üzerinden kızışan bu gerginlikte Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri işin bir tarafında. Ayrıca İran’ı bir kaşık suda boğmak isteyen İsrail’in ve ABD yönetimindeki İsrail muhiplerinin süreçlerde çok etkili olduğu da biliniyor.
ABD’nin yeni Ortadoğu planının hayata geçirilmesine direnecek veya ses çıkaracak Müslüman ülke sayısı çok fazla değil. İran’ın etkisizleştirilmesi ve Türkiye’nin İslam dünyasını harekete geçirme gücünün kırılması bu senaryoların daha hızlı ve etkili hayata geçirilebilmesini kolaylaştıracaktır.
Petrol birçok ülke için başlı başına savaş sebebi olabilecek kadar önemli bir unsur. Gelişen süreçte petrolün hem ekonomik bağlamda gerilimin başat sebebi olduğu görülüyor, hem de Ortadoğu’nun geleceğine yönelik dizayn projelerinde kullanılan bir araç olduğu anlaşılıyor.