Değerli Ahmet Kekeç, o keyif veren nezaketiyle “Atatürkçülük” kavramı için “gevşek ideoloji” tanımını kullanmış, temsil ettiği kanat açısından yeni bir polemik oluşturmak istemediği belli... Ama ben son sözü baştan söyleyeyim: “Atatürkçülük” veya diğer adıyla “Kemalizm” bir ideoloji değil, milletin önüne konulmuş “yol haritasıdır...”
100 yıla uzanan asıl gücü ve yer-yer zaafiyeti de bundan kaynaklanmaktadır. Lider, sağlığında kendi adıyla anılan bir ideolojinin kuruluşuna önderlik etmemiş, geride bıraktığı NUTUK başta, tüm açıklama ve yazılarıyla milletin önüne, esas olarak “muasır medeniyete ulaşması için” izlemesi gereken rotanın kilometre taşlarını yerleştirmiştir.(İdeolojik bir hareketin lideri olsa, ölümünden hemen sonra İsmet İnönü, nasıl, okullardan ve paranın üzerinden fotoğraflarını kaldırır, kendini de “Milli Şef” ilan ederdi?)
Sağlığında izin verdiği tek ideolojik toparlanma KADRO dergisi etrafında şekillenmiş, Marksist kökenden gelen Şevket Süreyya Aydemir liderliğindeki hareketin yaptıklarını izleyip, işin ucunun“Kemalizm adı altında Marksizme yönelmesi” üzerine bizzat durdurmuştur. Bugün sol-Kemalist denilen hareket o günlerin mirasıdır, kendisiyle bağlantılı olsaydı, Atatürk yol verirdi.
Konu, NATO’cu Kemalistlerle, Baasçılar arasındaki çatışmaya evrilmiştir.
Cuntacılık Atatürk’e ihanettir
NATO’nun ilk darbesi olarak değerlendirilen, millete ilerici/Atatürkçü olarak tanıtılan 27 Mayıs darbesinin, Sovyetler ile ilişkileri geliştirdikleri için ABD’nin kara listesine girmiş, Menderes-Zorlu-Polatkan üçlüsünü asmış olması kıvılcımdır. Ordu içinde NATO’cu Kemalistlere karşı Korg. Cemal Madanoğlu’nun liderliğinde örgütlenen cunta 9 Mart’ta darbe yapmaya hazırlanmış, asıl darbe Amerikancı hizip tarafından 12 Mart’ta yapılmıştır. Aslında, her iki cuntanın da Atatürk’le bir alakası yoktur, yalnız adı kullanılmıştır.
Madanoğlu Cuntasıişi başarsaydı, Türkiye’yi Suriye-Irak’taki Baas rejimi benzeri tek partili rejime sürükleyecekti. Başarılı olan NATO’cular ise Türk Silahlı Kuvvetleri gibi şerefli kurumu Soğuk Savaş yıllarının Latin Amerika ordularının seviyesine düşürdüler...
Hepsi, Atatürk’e açık ihanettir.
Gazi bakın ne diyor: Efendiler, komutanlar, askerliğin görev ve gereklerini düşünür ve uygularken, beyinlerini siyasi görüşlerin etkisi altında bulundurmaktan kaçınmalıdırlar. Siyasetin gereklerini düşünen başka görevliler bulunduğunu unutmamalıdırlar. (1927, Ankara)
Unutmayın, Cumhuriyet’i kuran kadro, aynı zamanda Balkan Harbi felaketini yaşamış bir kuşaktı ve bu nedenle, Atatürk, orduyu siyasetten uzak tutacak “Mareşal” apoletli Fevzi Çakmak’ı, 1924’te Genelkurmay Başkanlığı’na getirdi, o, bu görevi tam 20 yıl aralıksız sürdürdü. Çakmak, kurucu iradenin muhafazakar kanadındaydı, samimi bir Müslüman’dı, hatta “inkilabların” bir bölümüne ciddi çekinceleri olduğu da bilinir. Buna rağmen, Atatürk’ün Çakmak’a verdiği önem, Mareşal’in, orduyu siyasetten uzak tutmasından kaynaklanmaktadır.
'Atatürkçüler' liderlerini tanımıyor
Net bir nokta koyalım: Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşamış olduğu tüm askeri müdahaleler, Atatürk’e ihanet niteliğindedir, acı olan, bütün darbelerin O’nun adına yapılmış olması, “Atatürkçüyüm” diyen kesimin de bu darbelerin arkasında durmasıdır.
Mesela, 28 Şubat, Türk iç siyasetine dönük açık bir neo-con/siyonist müdahalesidir. Müdahalenin güçlü komutanının ifadesiyle “Erbakan’ın İsrail ile ilişkileri bozma riskine karşı” yapılmıştır ama aynı süreçte Atatürkçüler, ellerinde Türk bayraklarıyla 10’uncu Yıl Marşı’na alkış tutmuş, ordunun “gericilere” karşı zafer kazandığını sanmışlardır.
Türkiye’nin ana sorunu, kendilerine “Atatürkçüyüm” diyen kesimin Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “gerçek ve millete ışık tutan” kimliğini tam olarak kavrayamamasından kaynaklanmaktadır.
Oysa...
Gazi’nin izinden yürümenin birinci şartı anti-emperyalist olmak, millet iradesine saygıyla “tam bağımsızlığı” yakalamaktır.
Eğer, 7 Haziran 2015 seçiminde küresel algı operasyonlarının etkisinde kalıp, eliniz HDP’ye oy vermeye gittiyse, kendinize Atatürkçüyüm demeyin.
Eğer, ABD’nin FETÖ üzerinden tezgahladığı 17-25 Aralık darbesinin arkasında durduysanız, o kumpas üzerinden siyaset yapıyorsanız, kendinize Atatürkçüyüm demeyin.
Eğer, 15 Temmuz’da Gazi’nin miras bıraktığı ortak ruhla sokağa inip, emperyalistin saldırısını püskürten milletin kararlılığının yanında yer alamıyorsanız, kendinize Atatürkçüyüm demeyin...
Bizi de meşgul etmeyin...
SON SÖZ: Atatürk’ün kim olduğunu “cehaletleriyle” ortalığa dökülmüş “Nişantaşı eşrafından” öğrenecek halimiz de yok, bilin.