Birbiri ardına kritik ziyaretler gerçekliyor Ankara'ya. Son iki hafta içinde gerçekleşen temas ve telefon trafiği tam anlamıyla nefes kesti. İngiltere, Almanya Başbakanları Ankara'da temaslarda bulundular. Ardından da ABD Başkanı Donald Trump ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın telefon görüşmesi geldi. Bu konuşmayı da CIA Başkanı'nın Ankara ziyareti ve ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence'in Başbakan Binali Yıldırım ile olan telefon görüşmesi izledi. Sadece 48 saat içinde Washington'da kritik isimler Türk meslektaşlarıyla kritik isimler gerçekleştirdiler. Ardından da İngiltere Genelkurmay Başkanı'nın Ankara ziyareti geldi. Neden? Çünkü Türkiye, Batı'nın yok sayamayacağı kritik bir aktör. Neden? Çünkü uluslararası kamuoyu DAEŞ ile mücadele ediyor. En azından mücadele ediyormuş gibi yapıyor ve DAEŞ ile hem ülke içinde, hem de sınırları dışında en önemli savaşı veren ülke olan Türkiye'yi ne kadar uğraşsa da yok sayamıyor. Olgu bu. Peki algı ne? Türkiye uluslararası basına bu çerçevede mi yansıyor?
Elbette, uluslararası basının ülke içindeki taşeronları aracılığıyla Türkiye, imaj operasyonlarına maruz kalıyor. Aynı şekilde ne Fırat Kalkanı operasyonu, ne de ülke içinde sadece birkaç günde 800'e yakın DAEŞ'linin gözaltına alınması uluslararası medyada yeteri kadar gündem olmuyor. Türkiye hakkında olumsuz tablo abartılarak verilirken, olumlu adımlar yok sayılıyor. Çalışmamız, anlatmak için çaba sarf etmemiz ve bunun değişeceğinden de emin olmamız gerekiyor.
Peki Batı basını kendi ülkelerindeki "defo"ları nasıl haberleştiriyor? Buna verebileceğim en bariz örnek Paris banliyölerinde geçen hafta yaşanan olaylar.
Bırakın Avrupa basınını, bizim basınımızda bile Paris'te yanan arabalar, geceleri hareketlenen banliyöler haber oldu mu? Peki bu gösterilere neden olan olay? Dört polisin kimlik kontrolü sırasında genç bir Afrikalı göçmene copla tecavüz ettiği?
Fransız TV'leri bu olayı şöyle gördüler: Önce Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın bu olayın mağduru Theo'yu hastanede ziyaret etmesi ve Theo'nun halktan sakin olmasını istemesi en çok izlenen saatlerde haber oldu. Bu ziyarete giden yolda, Theo'nun maruz kaldığı saldırı, bunun ardından sokakların hareketlenmesi, üç gün boyunca yaşanan protestolar, gözaltılar ise en az izlenen bültenlerde haber oldu.
Olağanüstü Hal uygulamasının yaşandığı bir başka ülke olan Fransa'da polis şiddeti ve basının bu şiddeti nasıl yansıttığıyla ilgili tek örnek bu değil.
Peki bizim basınımızda bu haber neden yeteri kadar haber olmadı?
Gündem belirlemede onlar kadar başarılı olamadığımız için mi acaba?
Almanya'dan bir sansür daha
Söz sansürden açılmışken, Almanya'dan gelen bir haberi sizlerle paylaşıyorum ve yorumsuz takdirlerinize sunuyorum: "Erlense kenti bir Türk tiyatro eserinin kentteki bir salonda sahnelenmesini yasakladı. Hessischer Rundfunk’un verdiği bilgilere göre kent, bu yöndeki kararına eserin milliyetçi yönelime sahip olmasını gerekçe gösterdi. Buna göre eser toplumlar arası iletişime ve toplumların barış içerisinde yaşamasına karşı. Belediye Başkanı Stefan Erb (SPD) Erlensee’de “nefret ve şiddetin” yeri olmadığından gösterinin kentte yeri olmadığını ifade etti. "Son Kale Türkiye" adlı tiyatro eseri İstanbul’dan gelen bir sanatçı grubu tarafından sahneleniyor. Eser 15 Temmuz tarihli darbeyi konu alıyor. Eserin Augsburg kentinde de sahnelendiği ve tartışmalara neden olduğu belirtiliyor."