Dün sabaha karşı bir televizyon kanalından aradılar (Hillary Clinton biraz önde görünüyordu), “Amerika’daki Başkanlık seçimi konusunda ne düşünüyorsunuz?” diye sordular.
Bir şey düşünmüyordum.
Motamot böyle söylemek karşı tarafı refüze etmek anlamına geleceği için, “Amerika’nın temel politikaları değişmez. Ufak tefek üslup değişiklikleri olabilir sadece...” cevabını verdim.
Peki, Türkiye için ne değişirdi?
Bilmiyordum. Ama bilmediğimi söylemedim.
Uyku gözümden akıyordu. Her tarafa çekilebilir bir cevapla durumu idare etmeye çalıştım.
Sonra vurdum kafayı yattım.
Bana ne!
Kim kazanırsa kazansın!
Bunu, “iade korkusu” yaşayan Fetullah ve “haşhaşileri” düşünsün.
Ben uyurken, Aydın Doğan’ın “Posta” gazetesi manşeti çakmıştı bile: “Clinton Başkan...”
Oysa bizim mahdum (Mehmet Hakan Kekeç), tek tek eyaletlerin durumunu aktararak, “Clinton’ın önde görünmesine bakma. Sabaha her şey değişir. Kesinlikle Trump kazanır” diyordu.
Basit bir okumayla bile elde edilebilecek bu bilgiye (bu tahmine) rağmen, Posta gazetesi nasıl böyle bir hataya düşmüştü?
Durumu yumuşatmak için “hata” diyorum. “Kepazelik” demem gerekirdi aslında.
Clinton’ın kazandığını bildiren haberin alt başlığı ve spotları daha da içler acısıydı: “Anketler yanılmadı.”
Sorsan, “Hangi anketin ne sonuç verdiğini biliyor musun ki, konuşuyorsun? Bugüne kadar kaç anket gördün, hangilerinden okurlarını haberdar ettin?”
Cevap veremeyecekler.
Daha doğrusu, tavana bakacaklar.
Zafer, “beklendiği gibi” (herhalde “Aydın Doğan’ın beklediği gibi” demek istiyorlar) Clinton’ın olmuş. Anketler yanılmamış... Hillary Amerika’nın ilk kadın başkanı olarak tarihe geçmiş. Aynı zamanda “ilk eski başkan eşi” olarak da tarihte yerini alacakmış.
Bu “bilgi”yi aktaran Posta gazetesi, FETÖ ağzıyla bir de “kötü haber” veriyor: “Clinton, başkan Obama’nın 8 yıldır yürüttüğü Türkiye ve Ortadoğu politikalarını aynen devam ettireceğini seçim öncesinde duyurmuştu.”
Refikimiz haber vermiyor da, adeta “Ayağınızı denk alın” diyor. Yani, Clinton üzerinden Türkiye’yi ve yöneticilerini tehdit ediyor.
Fakat merakımı muciptir:
Bu “birdenbire” depreşen Hillary Clinton sevgisi de neyin nesidir?
Öyle bir sevgi ki, Aydın Doğan’a “inşaat ortağı” Donald Trump’ı bile sattırdı.
Doğan Medya Grubu “Clinton” diyordu.
HDP’liler “Clinton” diyordu.
PYD’sinden PKK’sına, FETÖ’sünden DEAŞ’ına, TAK’ından DHKP-C’sine, bütün şer odakları “Clinton” diyordu.
John Bass’in “sohbet arkadaşı” Kılıçdaroğlu bile “Clinton” diyordu.
İşte ben de buna bir anlam veremiyorum.
Kim kazanırsa kazansın, Amerika’nın temel politikaları değişmeyeceğine ve sana yapılacak muamelede bir farklılık görülmeyeceğine göre, adaylardan birine oynamak ve buradan politik bir heyecan devşirmek de ne oluyor?
Efendim?
FETÖ ona oynadığı için mi hepsi birden “Clinton kuyruğuna” girdiler?
E, biz de yıllardır bunu söylüyoruz işte...
Farklı etiketler ve tabelalar altında kendinizi gerçekleştirseniz de, aynı odak tarafından güdülüyorsunuz, aynı “Neo-Con ruhunu” taşıyorsunuz.
Sadece kendinizi açık etmiş oldunuz!
HAMİŞ
Fetullah Gülen, taraftarlarına “10 Kasım’ı bekleyin” demişti.
Bu açıklama, “yeni bir darbe işareti” olarak yorumlanmıştı.
Banim bildiğim 10 Kasım’da (yani bugün) Amerika’daki seçim sonuçları resmileşiyor.
Diyorum ki...
Nasıl ki Fetullah Gülen’in “evlerine ateşler salınsın” bedduası ters tepti, 15 Temmuz’dan sonra bütün haşhaşilerin evlerine ateşler salındı...
10 Kasım öngörüsünü de bu çerçevede değerlendirebilir miyiz?