AK Parti iktidarları Türkiye'yi hemen her alanda daha bağımsız bir ülke yapmanın çabası içinde oldu ve başardı da.
Bu başarıdan en fazla rahatsız olan çevreler de Türkiye'nin kendilerine muhtaç kalmasını isteyen çevrelerdir.
Harici ve dâhili muhalefetteki Başkan Erdoğan nefretinin altında da bu gerçek yatıyor.
Batı dünyasının yöneticileri Başkan Erdoğan'dan nefret ediyorlar. Çünkü o, Türkiye'yi batıya bütünüyle muhtaç olmaktan çıkardı.
Bu bağımsızlık politikaları tabiatıyla hemen her alanı etkiliyor.
Son örnek Ukrayna savaşındaki dengeli politikadır. Türkiye savaşan taraflarla ilişkisini sürdürmeyi başarmış, bu başarının üzerine tahıl koridoru anlaşmasını tesis etmek gibi BM'nin yapması gereken bir misyonu yine başarıyla gerçekleştirmiştir.
Durum böyleyken ve dünya Türkiye'yi gıpta ile izlerken dâhilde yönetime talip olan siyasetçilerin rahatsızlıkları ve Türkiye'nin ABD'nin kuyruğuna takılmış batı ile birlikte tavır almasını savunmaları tam bir teslimiyetçi politikadır.
CHP Genel Başkanı ABD ziyaretinde, Türkiye'nin takip ettiği başarılı denge politikasını görmezden gelip, 'Türkiye'nin Ukrayna'nın yanında olması gerekir.' şeklinde açıklama yapması ne anlama gelir?
Ya da altılı masanın ikinci büyük ortağı olan İP genel başkanının daha da ileri giderek 'Türkiye Rusya ile kurduğu asimetrik ilişki modelinden sıyrılmalı, kendini kırılgan hale getiren S 400'lerden kurtulmalı.' demesi neyin işaretidir?
CHP'nin batıcılık sevdasıyla milleti inanç değerlerinden koparmak için tek parti döneminde yaptıklarını kimse unutmuş değil.
Milli mücadelede emperyalistleri kanı pahasına kovan millete emperyalizminin kültürünü iktidarı döneminde dayatan bugün de aynı kültürü savunan CHP'yi halkımız muhalefete mahkûm ederek cezalandırmıştır!
Milletin inanç değerlerine saldıran Medeni Bilgiler kitabını okullarda ders kitabı yaptırmayı vadeden İstanbul Sözleşmesini savunan ve İttihatçı sloganlarla politika yapan İP sizce CHP'den farklı mıdır?
xxx
Başa dönecek olursak bağımsız politikalar takip eden Başkan Erdoğan konsey statüsündeki Türk devletlerini teşkilata çevirmeyi başarmış ve batıdan kopmadan(!) yeni bir dünyanın mimari olarak Semerkant'ta 'Türk Dünyası Âli Nişanı' alırken ve Yüksek Düzeyli İmam Buhari Nişanı'na layık görülürken aslında takip edilen bağımsız ve milli politikaların semeresini devşiriyordu!
Gün geçtikçe daha kendine yeten daha bağımsız olan Türkiye'yi yıpratmak isteyen ya da mahkûm ettirmek isteyen çevreler kimyasal silah ve uyuşturucu suçlamasıyla karşımıza çıkmaya başladılar.
Yunanistan'ın Ermenistan'ın ya da PKK'nın bu suçlamalarını anlarız çünkü Türkiye bu şer odaklar karşısında dik duran ve onlarla mücadele eden mücadelesinde de başarılı olan bir devlet olmuştur.
Meselenin acı tarafı bu iddiaların ana muhalefet partisi tarafından savunulması ve hatta seslendirilmesidir.
PKK, kökünü kurutan Başkan Erdoğan yönetimindeki Türkiye'yi uluslararası mahfillerde mahkûm ettirmek amacıyla ordumuza kimyasal iftirasında bulundu.
Teröristtir yapar ama ülkenin doktorlarını temsil eden bir kuruluş bu iddiayı doğrularsa bu hain iftiraya devlet gerekeni yaptığında ana muhalefet partisi iftiracıları savunursa işin boyutu farklılaşır.
Aynı muhalefet lideri yurt dışında 'Türkiye'de can mal güvenliği yok' diyerek kendi ülkesini şikâyet ederse ve hele kendi devletini 'uyuşturucu parasıyla cari açık kapatılıyor' diyerek suçlarsa, bunun PKK kimyasal iddiasından bir farkı kalır mı?
Ya da bu 5. Kol faaliyeti olarak algılanmaz mı?
Bir parti bu söylemleriyle milli olabilir mi?
CHP önceki genel başkanı Deniz Baykal'ın profesör kızı Aslı Baykal milli olmadığını söyleyerek partisinden istifa etti.
Daha önce Muharrem İnce ve M. Ali Çelebi de aynı gerekçelerle partilerinden istifa etmişlerdi.
Ve CHP Genel başkan yardımcılığı yapmış olan Yılmaz Ateş partisinin FETÖ'ye teslim olduğunu canlı yayında açıklayarak duruma teşhisi koymuştu!
FETÖ'ye teslim olmak demek ABD'ye teslim olmak demektir, emperyalizme boyun eğmek demektir!
Bir tarafta kendi ülkesi aleyhine söylem geliştiren ve muhalefete liderlik eden siyasi liderlik, diğer tarafta Türk dünyasının 2040 vizyonu temasıyla toplanan Türk Devletleri Teşkilatı'nda, siyaset, ekonomi, gümrük, güvenlik, sağlık, ulaşım, eğitim, enerji ve sporda işbirliğini geliştirmeye odaklanmış Türk Yatırım Formu'nun kurulmasına öncülük etmiş, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türk Devletleri Teşkilatına gözlemci üye olarak katılmasını sağlamış Başkan Erdoğan.
Tercih seçmenin!