Cemaatçilikten örgütçülüğe uzanan yapısıyla çok dramatik ve travmatik tezahürler sergileyen Fetullahçılık bir suç örgütü olarak yargı konusu olacak ve belki de bu yargılama uzun yıllar sürecektir. Ancak bu habis örgütü psikolojik, sosyolojik, dini açıdan da işin uzmanları uzun uzadıya analiz edecektir.
Ortada zombileşme riskiyle toplumun her kesimini tehdit eden bir KADAVRA yatıyor. Her ne kadar onun elebaşısı her gün konuşsa, hakaretler etse, tehditler savursa ve ‘yıkılmadık ayaktayız’ naraları atsa da ceset bütün gürültüsüyle ve kokuşmuşluğuyla yere yığıldı, altında da binlerce insanı bıraktı. Reenkarnasyona inananlar ölünün başka vücut formlarında yaşamını sürdüreceğini iddia ediyorlar ama bence bunların ışığı söndü, nuru kaçtı, ruhu tefessüh etti. Takipçileri yaşamaya devam edecekler ama bu habis anlayış milletin nefretiyle toprağa gömüldü. Asıl son, milletin kalbindeki ‘BUĞZ’dur.
FETÖ örgütünü karakterize eden sıfatlar, kavramlar, özellikler çok fazla olabilir. Bunların içinden bazıları örgütün temel kodlarını ortaya koyan özelliklerdir. Gizlilik, yalan, zulüm, ihanet bunların öne çıkanlarıdır.
GİZLİLİK, illegaliteyi ve örgüt olmayı ifade ediyor, masumiyeti ve şeffaflığı ortadan kaldırıyor. Gizli işler çevirenler aynı zamanda masumiyetten uzak karanlık işler çeviriyorlar demektir. Eşini, kardeşini, ailesini aldatacak şekilde gizlilik zırhına bürünenlerin korkulacak, çekinilecek, ayıplanacak işler peşinde oldukları aşikârdır. Sevgili Erol Göka dünkü yazısında bunu çok güzel anlatmış: “Simmel, meşru bir mahremiyetin gizliliğe ihtiyaç gösterdiğini, gizliliğin kötülüğe doğrudan bağımlılığı olmadığını belirtiyor. Ama kötülüğün gizliliğe bağımlılığı vardır. ‘Gizlilik, diğer şeylerin yanı sıra, ahlaki kötülüğün sosyolojik ifadesidir’ diye eklemeyi de ihmal etmiyor.”
YALAN, kandırmayı, aldatmayı, nifakı, hakikati çarpıtmayı, her yolu mubah görmeyi ifade ediyor. Yalan dünya kurmak ahlaki olandan kopmaktır, akıl ve mantığı devre dışı bırakmaktır. Tertip, tezgâh, kumpas, komplo, takiyye yalancılığın kurumsallaşmış şeklidir. Bediüzzaman Hazretleri riyakârlığı fiili yalancılık, dalkavukluğu alçakça yalancılık, nifak ve münafıklığı muzır yalancılık olarak niteler, yalan söylemenin “Sani-i Zülcelal’in kudretine iftira etmek” olduğunu vurgular. Yalan küfrün, sıdk imanın parçasıdır.
ZULÜM, her türlü acımasızlığı yapabileceklerini; vicdandan ve insaftan uzaklaştıklarını ifade ediyor. Hayatlarını kararttıkları insanlar onlar için kendi amaçları için kurban edilebilir objelerdir. Zulmün her türlüsünü iman aşkıyla yapabilen insandan daha korkuncu ve tehlikelisi olamaz. Daha önce de söylediğim gibi “Çamur attılar, iftira ettiler, sicil bozdular, suç ürettiler, şantaj yaptılar, hak hukuk çiğnediler. Yaptıkları zulümler arş-ı ala’yı titretti. Terörist, hırsız, şikeci, casus, hain, mobingci diye yaftaladıkları insanların da aileleri vardı, çoluk-çocuğu vardı. Kahrından ölen, intihar eden, hastalığa yakalanan, iflas eden, yuvası yıkılan nice insanlar oldu...”
İHANET, kutsal bildiği dinine, meşrebine, ülkesine, milletine ihanet eden insanın başka güçlerin kuklası olduğunu ifade ediyor. İstihbarat şebekesi gibi çalışan örgütler aynı zamanda bir casusluk şebekesine dönüşüyorlar ve bir ihanet yapılanması oluyorlar. Kendi ülkesini dünyaya kötüleyerek terörizme destek olan ülke gibi göstermek bu ihanetin tezahürüydü. Kendi meclisini bombalamak, kendi milletini kurşunlamak, demokrasiye ve hukuka kastederek darbeye teşebbüs etmek bu ihanetin görünen yüzüydü.
Yalan, zulüm ve ihanet bir yapıda cem olduysa orası şer odağına dönüşmüş demektir. Bu kadar kötü sıfatla amel edenler elbette hayırla yad edilecek bir sonuca ulaşamazlar.