FETÖ’nün uzun yıllar önce ABD’nin yönlendirmesiyle psikolojik savaş unsuru olarak kurulduğu anlaşılıyor.
FETÖ gizli servis hesaplarıyla kurulan ve kullanılan bir örgüt. Bu örgüt açısından her şey ve herkes ‘kullanılabilir bir araç’tır.
FETÖ’nün kendi adamı olarak gördüğü, organik ilişkisi olan kişiler ve yapılar da ‘kullanılabilir araç’tır, FETÖ’nün harici-yabancı unsur olarak gördüğü kişi ve yapılar da ‘kullanılabilir araç’tır. Kendi adamlarını kullanılabilir ve harcanabilir bir figüran olarak gören bu örgüt başkalarını böyle görmez mi?
Kurulduğu günlerden itibaren bu yapının kullanmadığı, etki etmediği, sızmadığı, istismar etmediği çevre kalmamış. Yine bu yapının kötülük etmediği, zarar vermediği, hakkını-hukukunu çiğnemediği bir çevre veya kişi de kalmamış.
Sınav sorusu çalınan öğrencilerden iş imkânı elinden alınan gençlere, telefonu dinlenen gazeteciler/siyasetçiler/işadamlarından sicili bozulan memurlara kadar toplumun her ferdi bu habis yapının şerrine maruz kalmış.
Bu yüzden FETÖ-siyaset ilişkisi 1970’li yıllardan beri neredeyse tüm partileri bir şekilde ilgilendiren bir konudur.
FETÖ, hayatın her alanına sirayet edip kendi uzantısı olan yapılar kurmuş, ama doğrudan kendi partisini kurmamış. Ülkedeki neredeyse tüm sivil kurumları/yapıları sızmalarla kendi kontrolüne almaya çalışmış ama siyasi partileri bütün sızmalarına ve yönlendirmelerine rağmen tamamen kendi kontrolüne alamamış.
Bu FETÖ’nün taktiği de olabilir, siyasetin doğası gereği başaramadığı bir iş de olabilir. Ama neticede bakınca son 40 yılda FETÖ’nün etki etmediği, faydalanmaya çalışmadığı siyasi parti kalmamış. Her parti veya iktidar döneminde FETÖ hain planlarını uygulamaya devam etmiş.
Özal’dan Demirel’e ve Ecevit’e, askeri yönetim dönemlerinden 28 Şubat Sürecinin yönetimlerine kadar her dönemde bu yapı bir şekilde varlığını devam ettirmiş, kimi zaman az veya çok destek görmüş, kimi zaman fazla üzerine gidilmeyerek dolaylı fayda sağlamış. Hatta askeri bürokrasi açısından bakıldığında bile kimi yöneticiler bu örgütü hiç mesele yapmamış, kimileri genel irtica takıntısı üzerinden meseleyi ele almış.
ABD’nin kullandığı bu örgüt bazen de ABD’nin kullandığı diğer yapı ve kişiler üzerinden gizli ittifaklar, geçici uzlaşılar, birbirine dokunmama tavırları geliştirmişler. ABD’nin etki ettiği vesayet aktörleri kendi aralarında çekişseler de bağlı oldukları patronun düdüğüyle aynı çizgide hizalanmışlar.
Türk siyasetinin 40 yılındaki siyaset-FETÖ ilişkisi çok dolaylı, örtülü, pasif bir ilişkiyken 2013 sonundan itibaren yeni bir düzlem oluşmuştur. Bu düzlem FETÖ’nün deşifre olduğu, açık bir tehdit ve tehlike olarak saldırıya geçtiği bir tablo ortaya koyar. CHP’nin önceki dönemleri yansıtan yakıştırmaları AK Parti’ye FETÖ çamuru bulaştırmaz, ama yeni düzlemde FETÖ ile iltisaklı hareketler CHP’yi zora sokar.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı şu iki sorusu gerçekten çok kritiktir: “FETÖ'nün siyasi ayağı; FETÖ'cülerin devirmeye çalıştığı siyasetçi midir, yoksa yükseltmeye çalıştığı siyasetçi midir? FETÖ'nün siyasi ayağı; FETÖ'nün darbe gecesi öldürmeye çalıştığı siyasetçi midir, yoksa FETÖ'nün yol verdiği siyasetçi midir?”
FETÖ’yü kim kurdu, kurdurdu, kullandı falan işin çok eskilere giden ve bugünkü siyasi tartışmayı aşan boyutudur. Bugün asıl soru, FETÖ’yü kim bitirdi, kim bitmesi için canı pahasına mücadele etti ve ediyor sorusudur.
FETÖ’yle aktif mücadeleyi başlatan, açık savaşa giren, temizleme operasyonu yürüten kişi Erdoğan’dır. Bu mücadeleyi ne Kılıçdaroğlu verebilirdi, ne bugün konuşup duran başka aktörler. Bunlar vermemiştir, veremezler ve böyle bir işte halk desteğini arkalarına alarak büyük bir başarı da elde edemezler.