Fethullahçı Terör Örgütü’nün yargı içindeki unsurlarıyla gerçekleştirdiği operasyonlar mevzubahis olduğunda dâima atıf yaptığım bir kurul kararı var. FETÖ, kendine tehlike gördüğü veyahut boyun eğdiremediği şahıs ve topluluklara, terör örgütü mensubu hâkim-savcı ve onların emrindeki kolluk kuvvetleri üzerinden nasıl yargısız infaz yaptığını tafsîlâtıyla anlatan bu kurul kararı, o dönem adı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu olan Hâkimler ve Savcılar Kurulu’na ait.
HSK’nın FETÖ’nün yargıdaki faaliyetlerini anlattığı karardaki mihenk taşı hüviyetindeki şu cümlelere dikkatinizi bir kez daha çekmek istiyorum: “… örgütlü olarak yargı içerisinde yuvalanan, kendinden olmayan herkesi düşman kabul edip kullanamadığı kişileri de düşman sayan, örgüte boyun eğmeyenleri ve farklı düşünen herkesi düşman görüp hedef hâline getirerek yargı kararları ile emniyet operasyonlarının hedefi haline getiren, istihbarat toplayan, operasyon kararı alan, emniyet ve yargı üzerinden toplanan istihbarata göre örgütün üst düzey yöneticilerinin verdiği kararın icrasına başlayan, basın ve yayın üzerinden linç girişimi gerçekleştiren, topluma yönelik algıyı yöneten, örgütte yer alanları kahramanlaştıran, unutturma sürecini tekrarlayan, suç faili veya masum olduğuna bakılmaksızın birçok kişiyi yargı eliyle mağdur eden…”
HSK’nın apaçık ortaya koyduğu yargıda FETÖ’yü anlatan ifadelerle birlikte 2010 senesinde terör örgütünün “Tahşiye operasyonu”nu hatırlayalım. ABD’de bir çiftlikte CIA koruması altında tutulan terör örgütü lideri F. Gülen’in “Türkiye'de de Hizbulvahşetten sonra El-Kaide'yi icat ettiler. Yarın daha başka şeylerde icat edebilirler. Mesela Tahşiye diye bir şey icat edebilirler… Sonra da Kalaşnikoflar verirler ellerine, iki yerde bir şey yapınca bunlar…” sözleriyle operasyon başlamıştı. Risâle-i Nurlar’ı F. Gülen gibi tahrif etmeden şerh eden ve bu şerhleri kitaplaştıran, FETÖ’nün yürüttüğü bir ifsad faaliyeti olan Dinlerarası Diyalog’a karşı çıkan Mehmet Doğan Hoca ve arkadaşları ‘El-Kaide’ suçlamasıyla tutuklandı.
Tahşiye, tutuklandığında 66 yaşında, gözünde yüzde 90 görme bozukluğu ve MS hastası olan Mehmet Doğan Hoca’nın kitaplarının yayımlandığı yayınevinin adından başka bir şey değildi. Evlerde bulunduğu iddia edilen el bombalarının üzerinde sanıkların değil polislerin parmak izi çıktı!
MS gibi vücuttaki kas sistemini iflas ettiren ve kişinin tek başına ihtiyaçlarını karşılayamamasına sebep olan hastalığa rağmen Mehmet Doğan Hoca 17 ay cezaevinde tutuldu. FETÖ’nün gayesi ölene kadar Doğan Hoca’yı zindanda tutmak idi ama cesur bir hukukçunun çabalarıyla kumpas çöktü.
Emrin ABD’deki F. Gülen tarafından verildiği, dizi filmle örgütün yayın organı STV’de kamuoyu oluşturulduğu ve örgüt mensubu hâkim-savcı-polis marifetiyle icra edilen kumpası çökerten isim, avukat Mustafa Doğan İnal.
Çoğunluğun ibrenin kimden yana olursa o tarafa meyil etmek için beklediği, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yetkililere ve ilgililere “Cesur olun” çağrısını art arda yaptığı bir dönemde Mustafa Doğan İnal, Cumhurbaşkanı’nın çağrısına ses veren isim. İnal’ın beklenmedik hukukî hamleleriyle FETÖ yargıda ilk büyük darbesini de almış oldu.
15 Temmuz öncesi FETÖ’nün elebaşlarına yönelik en kapsamlı operasyona da zemin teşkil eden mezkûr hukukî hamleler sebebiyle Mustafa Doğan İnal hem açıktan hem de hâlen devlet içinde temizlenememiş kriptolar tarafından hedef gösteriliyor. Sadece FETÖ davalarıyla değil tüm darbe davalarıyla ve 28 Şubat cuntasının mağdur ettiği mazlumlarla da ilgilenen İnal gibi cesur hukukçulara devlet ve halk olarak sahip çıkmak boynumuzun borcu.