FETÖ sadece bir terör örgütü değildir, aynı zamanda bir düşmandır, Türkiye düşmanıdır. Ülkelerin içinde ülke yönetimleriyle mücadeleye girişen terör örgütleri yanında bir de ülkeyi yabancı güçler adına ele geçirmek için harekete geçen terör örgütleri vardır. FETÖ basit bir terör örgütünden öte Türkiye’ye karşı harekete geçirilmiş daha sofistike vedaha habis bir örgüttür.
Bu habis örgütün düğmesine basıldığında ilk meydan okuması MİT TIR'ları operasyonuydu. Bu büyük depremin habercisi öncü sarsıntıydı… Arkasından yaşanan 17 Aralık yargı darbesi, 15 Temmuz cunta kalkışması hep bu ilk hamlenin ardından gelen saldırılardı.
Bugün bu örgütün ne kadar tehlikeli ve habis olduğu bilindiği gibi, giriştiği eylemlerin ne kadar karanlık amaçlara yönelik olduğu da biliniyor.
FETÖ MİT TIR'ları kumpasıyla hem Türkiye’yi ‘terörist ülke’ konumuna oturtmaya çalışacaktı, hem de Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı ‘savaş suçlusu’ haline getirmeye çalışacaktı.
Bu olayın vahameti sonradan yaşanılanlarla bütünleştiğinde daha iyi anlaşıldı. Kareler tamamlandığında büyük resim ortaya çıktı...
MİT TIR'ları kumpasını savunmakla 15 Temmuz kalkışmasını savunmak arasında bir fark yok.İkisinin aktörü de aynı, amacı da aynı... 15 Temmuz’da darbeye kalkışanların hedefi de öncelikle Erdoğan’ı devirmekti, MİT TIR'ları kumpasının amacı da Erdoğan’a uzanacak bir devirme sürecini başlatmaktı. İkisi de Türkiye’ye kastetti, ikisi de hukuksuzdu, ikisi de ihanetti.
Bu tür ihanetlere ‘işbirlikçi’ olmak işbirlikçinin sıfatı ne olursa olsun aynı bütünün parçası olmak anlamına gelir. Darbelerin de kumpasların da propaganda birimi gibi hareket edenler aynı şer konsorsiyumun parçasıdırlar. Medya üzerinden bunları yaymak ve desteklemek de, siyaset üzerinden bunların sözcülüğünü yapmak da aynı kirli tezgâhın parçası olmaktır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun bir yandan FETÖ’nün siyasi ayağını sorgularken diğer yandan FETÖ kumpaslarının siyasi sözcülüğüne soyunması derin bir çelişkidir. Kılıçdaroğlu’nun CHP’si MİT TIR'ları kumpasında da, 17/25 Aralık yargı darbesinde de, Cumhurbaşkanımızla ilgili montaj ses kayıtlarında da hep FETÖ’nün propaganda birimi gibi faaliyet göstermiş, FETÖ’cülerin hamiliğine soyunmuştur.
Bugün Fetullah bile kendi adamlarının yaptıklarına Kılıçdaroğlu kadar sahip çıkamamaktadır. FETÖ’cüler pişkin bir şekilde her eylemi, her kumpası, her saldırıyı ret ve inkâr edip salağa yatarken, Kılıçdaroğlu bunların her kirli işinin peşine takılıp onun siyasi savunuculuğuna soyunuyor.
Ortada ülkesine ihanet eden bir örgütün kirli işleri var. Bunların parçası olanların yargılandığı bir davayı özgürlük ve mazlumiyet savunusu gibi yansıtmak çok komik kaçar.
Adaletin tecellisini istemek ile yargı konusu olan olayı savunmak arasında büyük fark var. CHP hala MİT TIR'ları kumpası üzerinden FETÖ’nün yapmaya çalıştığını savunmakta, hala Erdoğan’a yönelik FETÖ’cü tezleri dillendirmektedir. Bu yüzden Kılıçdaroğlu’nun soyut kavramlar üzerinden kendisini Gandi konumuna oturtmaya çalışması beyhudedir. Ortada somut olaylar, çirkinlikler, suçlar var.
Gandi, 1930 yılında tuz yasasına karşı 400 kilometreyi 24 günde kat eden bir Tuz Yürüyüşü başlatmıştı. Amaç, pasif direnişle Hintlilerin tuz çıkarma hakkını savunmaktı.
Kılıçdaroğlu İstanbul’a kaç günde gider bilinmez ama bu davalardan özgürlük havarisi çıkmaz. Çıksa çıksa FETÖ’nün kirli çamaşırları çıkar. Çünkü FETÖ tuzun bile koktuğu yerdir.