Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz’un sene-i devriyesinde halkın FETÖ'cüler’in idam edilmesi yönündeki haklı talebine şu mukâbelede bulundu: “Ben sizinle kanaatimi paylaştım. Parlamentoya gelir. Ben parlamentodan geçeceğine inanıyorum. Bana geldiğinde ben tereddütsüz onaylarım. Çünkü 250 şehidimizin ve milletimizin ahı var. Hans ne der George ne der ben dinlemem. Ahmet, Mehmet, Ayşe ne der ona bakarım!”
Hâtırlayalım, tankla savaş uçağıyla 250 insan katledilmiş, binlerce yaralı. Böyle bir durumda muhataplarınıza, usûlden de olsa üzüntü duyduğunuzu söyler, taziyelerinizi belirtirsiniz değil mi! 15 Temmuz sonrası Batı’dan gelen ilk açıklama neydi, hâtırlıyor musunuz? Hâtırlatayım: “Tutuklananların adilce yargılanmalarını umuyoruz!”
İnsanlar tankla ezilmiş, uçakla bombalanmış hiç mühim değil Batı için, katliamı yapanların hukuku mühim; doğru ya, ölünün ne hukuku olur! Batı’nın bu tavrını Afganistan’dan, Irak’tan, Suriye’den, Filistin’den, Arakan’dan biliyoruz. Onlardan aksi bir tavır beklemek de ahmaklık olur, düşmanı tanımamak olur!
“Tutuklananların adilce yargılanmalarını umuyoruz!” cümlesinin altını kaldırdığımızda Batı bize şunu diyor: Unsurlarımızı idam etmeyin, biz kurtarmak için bir yol bulanan kadar yaşatın!
Evet, bu kadar aşikâr, bu kadar aleni bunu söylüyorlar da bunu duyacak bizim yetkililerde kulak nerde? Cumhurbaşkanı Erdoğan Batı’nın gerçek sesini duyuyor ve cevabını veriyor: “Hans ne der George ne der ben dinlemem. Ahmet, Mehmet, Ayşe ne der onan bakarım!”
15 Temmuz’un ‘basit’ bir darbe girişimi olmayıp Anadolu’yu işgal teşebbüsü olduğuna dair kâhir ekseriyetimiz aynı kanaati paylaştığımıza ve bu kanaat devletin en üst makamlarınca her daim dile getirildiğine göre, ülkeyi işgale teşebbüs edenlere yapılacak bellidir. 15 Temmuz gecesi FETÖ mensubu subaylar tarafından sınır kapılarının açıldığı, İngilizler’in Kıbrıs’ta Türkiye’ye girmek için asker beklettiği de mâlum!
“Yatakta basacağız şafakta asacağız” diyenler 16 Temmuz sabahı sorgusuz sualsiz, önceden hazırladıkları listelerdeki isimleri infaz edeceklerdi. Lâkin, Müslüman Anadolu halkının iman gücünü aşıp da topraklarımızı işgal edemediler ve halka esir düştüler. Halk da, gerekeni yapsın diye devlete teslim etti. Şimdi gözler devlette. Devletin başı, “Hans ne der George ne der ben dinlemem. Ahmet, Mehmet, Ayşe ne der onan bakarım!” diyor ama sesi TBMM’ye ulaşmıyor olacak ki bir hamle yok. Oysaki Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ile TBMM arasında fazla da bir mesafe yok!..
15 Temmuz sanıklarına mahsus bir idam yasası çıkartılabilinir. Hiç öyle, kanun geriye yürüttürülemez de demeyin. İşgal tehlikesi şartlarında, bir daha topraklarımıza kimsenin işgale yeltenmemesini, halkımızı katletmemesini istiyorsak bu idam yasasını çıkarmalıyız. Anadolu halkını tankla ezen, uçakla bombalayanları idam edelim ki, “Yatakta basacağız şafakta asacağız” hayallerini bir kez daha kuramasınlar. Vatanımız, kulun yazdığı bir kanundan daha mı değersiz!
Size bir kanun geri yürütülmesini de hâtırlatayım: 2005 senesinde çıkan Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’la, bu kanundan önce tutuklanan ve hüküm giyen Mütefekkir Salih Mirzabeyoğlu tek kişilik hücreye konuldu. 9 yıl boyunca, kanunun geriye yürütülmesiyle Mirzabeyoğlu ağır hücre şartlarında tek başına zindan kaldı. Kimse de demedi, “Kanunu geriye yürütüyorsunuz”!.. Niye, çünkü Salih Mirzabeyoğlu’nun arkasında Batı yoktu, elhamdulillah!..
İdam edilmelerine FETÖ'cüler de anlayışla karşılayacaklardı! Göreceksiniz, “Yatakta basacağız şafakta asacağız, dedik ama olmadı” diyerek başlarını ipe usûlce geçireceklerdir. Eğer bu Batıcı unsurlar idam edilmezse, her an yeni bir 15 Temmuz bekleyin. Nasıl olsa yapanların yanına kâr kalıyor. Bir de mahkemelerde, katlettiğin insanların aileleriyle dalga geçmek de var! Oh ne güzel dünya!..