Dört gündür 15 Temmuz darbe girişiminin en kritik davası Ankara 17. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülüyor. Fetullah Gülen’in 1 numaralı sanık olduğu davada, aralarında darbe girişimini planlamakla suçlanan generaller ve 38 kişilik “Yurtta Sulh Konseyi” üyeleri ile birlikte 221 sanık var. Sanıklar, birçok suçun yanında“250 kişiyi şehit etmek”, “2 bin 735 kişiyi öldürmeye teşebbüs etmek”ten dolayı şehit ve mağdur sayısınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile yargılanacaklar.
Duruşmalarda ilk dikkati çeken husus, belli başlı sanıkların suçlamaları inkâr etmesi oldu. Kimisi, “darbeden haberim yoktu, yolda öğrendim, torunlarımı özlemiştim, Ankara’ya onları görmeye gelmiştim” dedi. Kimisi savcının “Sizce bu darbe girişimini kim yaptı?” sorusuna “ 10 aydır düşünüyorum, bir sonuca varamadım” dedi. Kimisi de daha önce FETÖ üyesi olduğunu söylemesine rağmen mahkemede, “samimi ifadem değildi, baskı altında konuştum” dedi ve ekledi: “Her tarafım dağılmıştı, bana serum bağladılar, beyin röntgeni çektiler…”
FETÖ davaları, itirafçısı en çok olan davalar. Binlerce itirafçı var ve yüzlercesinin ortak noktaları bulunuyor. Ayrıca, BayLock kayıtları, eldeki belgeler, görüntüler, darbe toplantılarına katılanların parmak izleri gibi sağlam deliller var.
F. Gülen’in elebaşı olduğu FETÖ, benzeri olmayan bir gizli yapı. Geçmişte legal sahada “Hizmet hareketi” diye adlandırılan faaliyetler, sadece bir perdelemeden ibaretmiş. 15 Temmuz darbe girişiminde bu hain yapının gerçek yüzünü, masum insanlarımızı nasıl katlettiğini yürek yakan örnekleri ile gördük.
F. Gülen en baştan beri yabancı istihbarat servislerine taşeronluk yapan, takiyeyi strateji olarak uygulayan, yeminle yalan söyleyen, haramları helale çeviren, bütün bunlara ve 15 Temmuz’a rağmen hala hipnozdan çıkamayan Gülenistleri kullanan biri.
Dolayısıyla FETÖ davalarındaki inkârların, yalanların, masal anlatmaların hepsine, Pensilvanya’dan gelen talimatların uygulaması olarak bakmalıyız.
Ben Yalova’dan da biliyorum, tutuklu sanıklara bu talimatlar iki şekilde iletiliyor: Birincisi, “merak etmeyin en kısa zamanda buradan çıkacağız ve daha kuvvetli geleceğiz” denilerek umut zehri aşılamaya devam ediliyor. İkincisi de tereddütte olanlar tehdit ediliyor. (Burada şunu söylemek isterim; profesyonel/bölgeci sanıklarla, esnaf ve işadamlarının mutlaka ayrı koğuşlarda olmaları gerekir.)
Bakınız geçen haftadan bir örnek vereyim.
Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki davada, tutuklu sanıklardan birinin farklı koğuştaki FETÖ sanığına göndermek istediği yazılı notun cezaevi yetkililerince ele geçirildiği görüldü. Notta şu yazılı: “Duruşumuz net. Suçlamaları kabul etmeyeceğiz. İmtihan sertleşiyor, gerekirse kalan ömrümüzü burada geçireceğiz. Sadakat testinden geçiyoruz." Sanıklardan Hüseyin Uğur Yazıcı, notu kendisinin yazdığını itiraf etti.
Yalan, inkâr, beddua, komplo, kumpas, ihanet F. Gülen’in karakteri olmuş. Darbeden iki ay sonra 23 Eylül 2016’da F. Gülen Alman "Die Zeit" ve İspanyol "El Pais" gazeteleri ile Alman haber ajansı DPA'ya Pensilvanya'da verdiği ortak mülakatta şöyle demişti:
“Erdoğan 15 Temmuz darbesini yıllar öncesinden planladı, sadece doğru anı bekledi. Yüze göze bulaştırılmış bir senaryo var karşımızda...”
Ne ibretliktir ki, CHP Genel Başkanı aylardır Gülen’in bu yalanını tekrarlayıp duruyor.
Gülen’in, 12 Kasım 2016’da verdiği talimatı da unutmayalım:
“İntihar, küfürden sonra en büyük günahtır ama ‘Hizmet’ için arkadaşlar bunu da düşünmelidir…”