FETÖ ve 15 Temmuz darbe davaları mümkün olan en hızlı ve dikkatli şekilde devam ediyor. Karar çıkan kritik davalar da oldu. Cumhurbaşkanı'na suikast girişimi davası neticelendi mesela. 34 kişiye ağırlaştırılmış müebbet verildi. Tahliye edilen de var, 18 yıl hapis cezası alan da.
İstanbul'da Valilik, Türk Telekom binası, İBB Lojistik Merkezi ve Arıcılar Camisi'nin işgali davalarında da benzer kararlar çıktı. Beraat eden erler olduğu gibi 3-4'er kez ağırlaştırılmış müebbet alanlar da...
Davalarda toptancı bir yaklaşım yok. Hukuk işliyor; şehit yakınlarının tahammülünü zorlamak pahasına tüm sanıkların o saçma sapan birbirinin tekrarı ifadeleri büyük bir sabırla sonuna kadar dinleniyor. Esası bozacak usul hatalarından özellikle kaçınılıyor.
Öyle de olması gerek; Türkiye bir hukuk devleti ve bu, Türkiye için bir arınma ve bağımsızlaşma davası...
Kavala'dan Gülen'e küresel sistemin oyuncuları
Durum, tutuklu FETÖ'cüler için böyle... 'Vaaz' aralarına sıkıştırılmış yeni bir hamle ya da moral mesajıyla, çamaşır etiketlerine yazılan, "Dayanın, güzel günler yakında" avutmacasıyla, avukatlar aracılığıyla ulaştırılmaya çalışılan örgüt notlarıyla falan kanacak, kandırılacak aşamayı çoktan geçtiler.
Basına yansıyan-yansımayan çok sayıda kişi var itirafçı olan. Bu itiraflar sayesinde, Gülen'in darbe ile bağlantısının somutlaştığı anlaşılıyor. En son Kemal Batmaz'ın Pensilvanya'ya gittiğini gösteren belgenin ABD makamlarınca iletilmiş olması, tutuklu FETÖ'cülerin görüşme kayıtları üzerinden işin ABD Başkonsolosluğunda çalışan Metin Topuz'a uzaması ve şimdi de Topuz'un görüşme kayıtlarından çok daha derinlere işin gidiyor olması aslında FETÖ'nün Türkiye'de çökertildiğini, ABD-FETÖ bağlantısının alenileştiğini dahası FETÖ'nün küresel sistemin de bir parçası olduğunu ortaya koyuyor.
Küresel sistemin Osman Kavala'dan Fetullah Gülen'e, PKK'dan DHKP-C'ye ve -John Bass'ın itiraf ettiği üzere- DEAŞ'a kadar uzanan bir skalada çalışabildiğini gösteriyor.
FETÖ'cülerin ruh hali
Gelelim FETÖ'cülerin ruh haline... Hali hazırda kuyruğu dik tutmaya, periscope gazeteciliği yaparak örgüt içi çözülmeyi önlemeye, birbirlerini "Fetullah dini" ile teskin etmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz. Hapistekilerin konuşmaması, görevden alınan, eski konforunu kaybeden, toplumda itibarı kalmayanların ise Gülen'i ve "En yüceler meclisindeki" insanları suçlamamaları, yurt dışına kaçan-kaçırılanlara öfkelerini yöneltmemeleri gerekiyor.
Bu önemli bir konu...
Nitekim bazı sosyal medya hesaplarından, sıradan FETÖ'cülerin homurdanmaya başladıkları gözlemlenebiliyor.
Pensilvanya ininde de güvende değiller
FETÖ'cüler artık kaçtıkları ülkelerde de huzur içinde değiller. Her an teslim edilme korkusu yaşıyorlar. Endonezya ve Pakistan'dan yapılan iadelerden sonra bu korku tavan yapmış durumda. "Pensilvanya ininde" bile güvende değiller bundan sonra. Çünkü Türkiye'nin ABD'ye devamlı surette "terörist başını saklıyorsun" mesajı vermesi ABD kamuoyunu bu konuya duyarlı hale getirdi. ABD'li siyasetçiler için Gülen'i korumanın kamuoyu nezdinde maliyeti var. Nitekim bu minvalde yazılar yazılmaya başlandı. Oradaki FETÖ okullarının kara para aklama aracına dönüştüğünü belgeleyen davalar da bu algının oluşmasına yardım etti.
Çok daha ilginci ise bence şu; 17-25 Aralık ve 15 Temmuz darbe girişiminden sonra FETÖ'nün himaye gördüğü ülkelere kaçan operasyonel isimler, örgüt hiyerarşisini ve Gülen sadakatini canlı tutmaya, devamlı surette solculara, Kemalistlere, liberallere şirin gözükmeye, Türkiye hakkında kara propaganda yapmaya mecburlar ve bunun için çalışmaktan yorgun düşmek üzereler. Eski güzel "Maklube sofralı günleri" özlüyorlar, ama artık "Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın" diyecek mecalleri yok.
Gülen tutuklansa yahut ölüp gitse en çok onlar sevinecekler.