15 Temmuz 2016’da işgale yeltenecek kadar çaresizdiler.
Evvelinde her yolu denediler.
Tam bir yıl önce, taşeron PKK aracılığıyla hendek terörünü başlattılar.
Ülkenin her yerinde kah DEAŞ, kah DHKP-C, kah PKK olarak kan döktüler.
Bu katliamların her birinde FETÖ’nün doğrudan eli vardı. Devlete sızmış, kamufle olmuş FETÖ eliyle güvenlik zaafı oluşturdular.
Masum insanları öldürünce meşru iktidar düşer, direnç kırılır sandılar.
Gezi’de denenen buydu. 17-25 Aralık emniyet-yargı darbesinin sebebi buydu. HDP çağrılı Kobani bahaneli 6-8 Ekim kalkışması bundandı.
Bunlar sokağa taşınanlardı tabii.
Öncesi “içerde” yaşandı. Devletin içinde.
Erdoğan yönetimindeki Hükümet, devleti FETÖ’nün elinden almaya, ajanları devletten kazımaya çalıştıkça daha çok hedef oldu.
Gaflet, dalalet yahut ihanet içindeki siyasi şuursuzların da desteğiyle Erdoğan’a diktatör, yezit, tek adam dediler, cumhuriyeti yıkmaya çalışıyor dediler. Hitler’e benzettiler.
Toplumun farklı kesimlerinin, meşru kavramların arkasına saklanarak yaptıkları algısal-olgusal operasyonlarının ise haddi hesabı yok.
Demirtaş’ın seslendirdiği “seni başkan yaptırmayacağız” repliği, 2010’dan beri perde perde yükseltilen diktatör söyleminin politik amacıydı aslında.
Erdoğan hedefti çünkü Türkiye karşıtı her tutumun, siyasetin, operasyonun tersine çevrilmesi için gereken toplumsal ve siyasal irade onda toplanmıştı.
Sadece devletin, icranın başkanı olarak değil, moral değerlerin, Türkiye’ye inancın ve saldırılara direncin de yüksel temsili olarak Erdoğan Türkiye demekti.
O bu temsilin gereğini en güzel şekilde yaptıkça, devletin ve milletin şerefini hakkıyla temsil ettikçe halk, etrafında daha çok kenetlendi. Etrafında etten ve iradeden çelik gibi bir duvar ördü.
Bütün bu sürede bildikleri bütün fay hatlarını oynattılar, olmadı.
İç savaş operasyonlarına karşı müthiş bir bağışıklığa sahipti Türkiye’de.
Diktatör iftirası da tutmadı çünkü Gezi’den beri beş yılda beş seçim yapıldı ve Erdoğan her seçimden zaferle, güven tazeleyerek çıktı.
Bu arada hükümet sistemi değişti; demokratik bir devrim siyasetin eli, halkın oyuyla gerçekleşti.
Beceremediler, sözün özü.
Türkiye’yi durduramadılar. Erdoğan’ı düşüremediler.
Vatanından, bayrağından, devletinden ve milletinden vazgeçmeyen Türkleri şimdi de şerefinden vazgeçirmeye çalışıyorlar.
Namusunu 1 Dolara satar sanıyorlar.
Nitekim casusluk ve terör suçundan yargılanan papaz bahanesiyle tehdit dilinden yaptırım kartına geçen ABD ekonomik zorlamayı deneyecek bu kez.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının manipülasyonlarını Batı medyasının kara propagandası izliyor.
ABD merkezli Newsweek dergisi “Özgür dünya Erdoğan’a karşı ne kadar çabuk davranırsa dünya o kadar güvende olur. Türkiye dönüştürmeli” diyerek yeni bir darbe çağrısı yapmıştı ki, Türkiye dostu Venezuella Başkanı Maduro’ya suikast girişimi oldu!
Elbette manidardı!
Bloomberg de yeni bir iddia attı ortaya. Buna göre Halkbank’a yönelik 17 Aralık FETÖ kumpasını New York’ta resmi soruşturmaya dönüştüren ABD, casusluk sanığı Brunson bahanesiyle bu kez 25 Aralık’ı yeniden sahneye koymaya hazırlanıyor. “Erdoğan'ın çılgın projelerini yapan şirketleri” hedef alacaklar yani.
Belli ki Ortadoğu’yu küçük parçalara ayırıp her birinin ipini eline almadan, Mescidi Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman Mabedini yapmadan ve “İsa Mesih dönsün” diye “tanrıyı kıyamete zorlamadan” vazgeçecek gibi de görünmüyorlar.