Daha önce çok konuşmuştuk... Şu haliyle Amerika’nın FETÖ’den vazgeçmesi ve örgütün lideri Fetullah Gülen’i iade etmesi kolay görünmüyor.
Nedeni çok açık:
FETÖ, 170 ülkedeki örgütlenmesiyle, Amerika’nın üzerinde titrediği en ciddi (belki de en “pahalı”) yatırımlardan biridir; dolayısıyla bu yatırımını hemen gözden çıkarması beklenmemelidir.
Kâr- zarar durumuna bakılır.
Örgütün işlevselliğini koruyup korumadığı test edilir.
Ona göre bir tasarrufa gidilir.
Bu konudaki düşüncemi daha önce yazmıştım:
Sırf Türkiye istedi diye, Amerika yatırımından vazgeçmez.
Mutlaka “maliyet” hesabı yapar.
Daha doğrusu, Türkiye’nin Fetullah Gülen’e karşı ne önerdiğine, iadesi durumunda doğabilecek zararın nasıl telafi edileceğine (edilip edilmeyeceğine) bakar.
Fetullah Gülen meselesi, “hukuki bir mesele” değildir çünkü.
Gerçi ABD’li yetkililer, “Gülen’in darbe örgütlediğine ilişkin delilinizi getirin, bağımsız yargımız karar versin” diye iki yıldır ortada top çeviriyor ama bunun hukuki bir mesele olmadığını herkes biliyor.
Fetullah Gülen meselesi, siyasi bir meseledir.
Çözümü de, büyük ölçüde “siyasi” olmak durumundadır.
Dolayısıyla, Amerika’nın istediği “karşılık” (ya da “taviz”, her neyse) siyasi olacaktır.
Önceki gün ajanslar bir haber geçti. ABD Başkanı Trump, adamlarına, Gülen’in iadesinin mümkün olup olmadığına bakmalarını istemiş.
Habere kaynaklık eden yayın organı, Kaşıkçı hadisesiyle bağlantı kuruyordu.
Şunu demeye çalışıyordu: Türkiye’nin Kaşıkçı olayında Prens Selman’ın yakasını bırakması durumunda, Gülen’in iadesi ya da deport edilmesi gündeme gelebilir... Yani Trump, “Siz adamımız olan Prens Selman’ın üzerindeki cinayet töhmetini kaldırın, biz de size Fetullah Gülen’i verelim” demeye getiriyormuş.
Fazla uçuk bulunsa da, gün boyu bu iddia konuşuldu.
Hatta ABD Dışişleri Bakanlığı’na soruldu.
Hemen yalanlama geldi tabii...
Fakat “yalanlama” gelmesi, FETÖ meselesinin Amerika’yı meşgul etmediği anlamına gelmiyor.
En ciddi yatırımı olan FETÖ Amerika’yı hem meşgul ediyor, hem de başını ağrıtıyor.
Bir aralar, Gülen’in, Usame bin Ladin gibi “kaybedileceği” görüşü atılmıştı ortaya.
Bir aralar intihar edeceği yahut “ettirileceği” söylenmişti.
İntihar en zayıf seçenek gibi görünüyor.
Çünkü Fetullah Gülen kendi bedeni (kendi canı) konusunda çok hassastır. Bu durum, vaazlarına da yansıyor. Çünkü canını çok seviyor. Bedeni üzerinde yürütülecek pazarlıkların bir unsuru olmak, bunun huzursuzluğunu yaşamak istemiyor. Onu var eden tek şey, başkalarının canı üzerinden kurduğu “iktidar...”
Bu iktidarı kaybetmek istemiyor ama bununla birlikte, artık taşınamaz bir konumda olduğunu da görüyor...
Daha ne kadar muhafaza edilecek?
15 Temmuz’dan sonra, kurduğu “yapı”yla birlikte deşifre oldu.
Kendisini himaye edenler açısından oldukça “riskli” bir eleman konumunda. Çünkü 15 Temmuz’la birlikte, kendisini sevk ve idare edenler de deşifre oldu.
Satsan satılmaz, atsan atılmaz.
İade etsen olmaz (çünkü ABD içindeki mutemet unsurların deşifre olması tehlikesi var)... İade etmesen, yine olmaz. Var olduğu sürece iki ülke arasındaki ilişkileri “bozmaya/zehirlemeye” devam edecek... Amerika’nın kucağına bırakılmış (ya da elinde kalmış) bir tür “canlı bomba...”
Ben, deport edileceğini, yani Türkiye’yle iade anlaşması bulunmayan bir ülkede “CIA gözetiminde” ikamete memur edileceğini düşünüyorum.
Daha ileri bir tedbir şu olabilir: İlelebet Türk istihbaratının tarassudundan kurtarmak... Yani, “kaybetmek...”
Usame’ye yaptıkları gibi, “sırlarıyla” birlikte gömebilirler.