Unutulmasın... Abdullah Gül’ün adaylığını destekleyen ve muhalefet partilerine, “Biraz sıkıştırın, belki evet diyecektir” diye akıllar veren Fehmi Koru abimizin Gül’ü ittirme gerekçesi şuymuş:
Özetleyerek aktarıyorum: “Gül aday olursa, Mısır’da görüldüğü üzere, seçimlerin sonucunun çok önceden bilinebildiği bir ülke olmaktan kurtulur Türkiye...”
Bu cümleden ne anlamalıyız?
Gül aday olmazsa, Erdoğan kazanır... Fehmi abimiz “mealen” böyle diyor.
Peki, Gül aday olursa?
İşe bakın ki, Fehmi abimiz “Erdoğan yine kazanır” diyor; daha doğrusu Erdoğan’ın kazanmasını sürpriz olarak görmüyor.
Peki, her iki durumda da Erdoğan kazanacaksa, ortaya çıkabilecek “Mısır görüntüsünü” nasıl izale edeceğiz?
Hemen hatırlatalım: Fehmi abi Türkiye’yi Mısır’a benzetmiyor. Daha doğrusu Türkiye’ye haksızlık etmiyor. Ama ilginçtir, bir taraftan da (niyeyse) “Mısır görüntüsü”nden endişe ediyor.
Kendisinden okuyalım: “Geçtiğimiz günlerde Mısır’da Cumhurbaşkanlığı seçimi yapıldı. O makama askeri darbeyle gelmiş Abdülfettah el-Sisi yüzde 97 oy oranıyla seçimi kazandı. Karşısında doğru dürüst bir aday yoktu; seçmenlerin yüzde 60’ı da sandık başına gitmemeyi tercih etmişti. / Bir önceki seçime dişli adaylar katıldığı halde bu defa neden aynı kişiler Sisi’nin karşısına çıkmamıştı dersiniz? / Türkiye’de durum Mısır’da ve daha önce aynı coğrafyada başkaları tarafından yaşatılanlardan her zaman farklı oldu, umarım bundan sonra da farklı olmaya devam edecek. / Bizde seçmen sandığın önemini biliyor ve bu sebeple katılım hiçbir zaman yüzde 80’in altına düşmüyor. (….) İki farklı görüş seçimde aynı partiden iki adayla temsil edilse bu AK Parti açısından da şık görünmez mi? / En son örneği Mısır’da görülmüş türden, seçimlerin sonucunun çok önceden bilinebildiği bir ülke olmamalı Türkiye.”
Mısır görüntüsünden endişe eden Fehmi abimiz, aynı partiden iki adayın (yani AK Partili Erdoğan’la, AK Partili Gül’ün) yarışmasını istiyor.
Ben de diyorum ki, iyi misin Fehmi abi?
Bizde seçmen sandığın önemini biliyorsa ve katılım yüzde 80’in altına düşmüyorsa, bu “Mısır görüntüsü” de nerden çıktı?
İkincisi, “Mısır görüntüsü” vermemek için, AK Parti Erdoğan’ın karşısına bir de Gül’lü mü çıkarmalı?
Hem muhalefet Gül’ü sıkıştırmalı, hem de AK Parti ikinci bir adayla seçime girmeli...
Bu nedir Allah aşkına?
Hakikaten iyi misin Fehmi abi?
Zafer Arapkirli’nin yeri
Terbiyesiz gazeteci Zafer Arapkirli, “Niçin CHP milletvekillerine yandaş demiyorsun?” dediğimi öne sürüyor ve aklınca dalga geçiyor.
Ben sana söyleyeyim ki birader!
Milletvekili olmadan önce “CHP üyesi” sıfatıyla ekran ekran dolaşan Barış Yarkadaş neydi?
Bir gazeteci değil miydi?
Niçin ondan esirgedin bu sıfatı?
Niçin aynı zamanda sosyalist bir partinin üyesi olan marjinal sol gazetelerin yazarlarından esirgedin, esirgiyorsun?
CHP kurultayında çoraplı ayaklarıyla masaya fırlayıp göbek atan Tufan Türenç milletvekili kimliği mi taşıyor a be lafını ve haddini bilmez şaşkın sosyalist?
Neden “yandaş Tufan Türenç” diye bir cümleni okumadık, okumuyoruz?
Sosyalistsin, “eşitlikçi” bir dünya görüşünü savunuyorsun ama terbiyesizlikte eşitlik ilkesine uymuyorsun. Galiba biraz da kıt anlayışlısın.
Bundan sonra kullanacağın her “yandaş” ifadesi için, benim müdahalemi gereksinmeden isminin başına “terbiyesiz hadsiz sosyalist” yaftasını kondurabilirsin.
Seni çok açacaktır!
HAMİŞ: Beni pek de yaralamayan “yandaş” ifadesi için neden bu sertlikte bir tepki gösterdim? Zafer Arapkirli’nin günahı neydi?
İzah edeyim:
Piyasanın ahlakça düşük elemanlarından geldiğinde dönüp bakma gereği bile duymuyorum... Ama “saygın gazeteci” etiketini kullanan Zafer Arapkirli’den geliyorsa, üzülürüm. Daha doğrusu, bunu problem yaparım.
Hayır, bana “yandaş” dendiği için değil... Lakap takma düşüklüğünü gösterdiği ve bu ucuzluğa tamah ettiği için o saygın gazeteci adına üzülürüm.
Demek ki “saygın” filan değilmiş.
Sadece “saygın numarası” yapıyormuş.
Hangi saygın irtifadan bakıyorsa baksın, benim numaracılarla işim olmaz!