F.Bahçe devre arasına, kendi kendine attığı golle 1-0 geride girdi ama; taraftarlar buna rağmen takımından şikayetçi değildi. Çünkü sarı-lacivertli futbolcular, istekli/tempolu/bol paslı ve etkili oynuyorlardı. O kadar ki, iki kez direkten döndüler.
Hatta, bir ara orta sahada 8-10 pas yapıp Hasan Ali’ye top çıkardılar. Onun sert ve isabetli vuruşunu kaleci zorlukla çeldi, dönen topu yakalayan Soldado’nun şutu direkte patladı... Bu pozisyon hem çok geniş alana yayılmış, hem çok pas yapılmış hem de top hiçbir şekilde rakibin ayağına değmemişti. Bütün bunları, ancak etkili ve güzel oynayan bir takım yapabilirdi. Yani... F.Bahçe gol yese de iyiydi...
***
Valbuena’yı ilkonbire almıyor diye çok ama çok eleştirilen, hatta hakaret noktasına getirilen Aykut Kocaman, “Alın hayrını görün” dercesine, Fransız futbolcuyu sahaya sürdü... Tam anlamıyla iyiy miydi derseniz, biraz düşünürüm... Çünkü pas vereyim derken kaptırdığı bir top. G.Birliği’nin en tehlikeli atağına kaynak oluşturdu. Ceza sahası çizgisi yakınında kullandığı çok kritik serbest atışı, acemice baraja çarptırdı... Ayrıca bir ikili mücadelede, kendisi atlayıp rakibi ile temas etmediği halde, sanki çok sakatlanmış gibi numara yaptı... Bütün F.Bahçeli futbolcular ve bütün tribünler ayağa kalktı. Sahteciliği sevmem.
***
Dirar’ın kendi kalesine gol attığı anlarda; Volkan Demirel kontrolsüz bir şekilde ileri çıkmasıyla hatalıydı. Suç Dirar’da değildi, o kalecisini kendi yerinde sanıyordu. Neyse olur böyle şeyler...
F.Bahçe ikinci yarıya; “İlk yarıda ne olduysa, tamamen talihsizlikti” diyen bir hava ve Alper’in çok erken gelen golüyle başladı. Ama sonrasında oyun çetrefilleşti.
F.Bahçe’nin amatör heyecan dolu temiz, iyi niyetli ve istekli futbolu, mutasyona uğradı.