Beşiktaş çok faul yapıyor... Zaten geçen sezon da, bu konuda en fazla sabıkası olan kulüp durumundaydı. Dün de maça, bilinen özelliğini biraz abartarak başladı. Öyle ki; Adriano arka arkaya 3 sert girişi sonunda sarı kart gördüğünde, yerde 3 Bursasporlu kıvranıyordu. Bu kadarı fazla...
Babel de, bir türlü tutamadığı rakibi topu alıp gidince peşinden koşup yakalamaya çalıştı; beceremeyince kolundan/sırtından/ensesinden tutup yere yıkmak istedi. Gene başaramadı... Hakemin Babel’e yaptığı tek şey; nasıhat/tembih/uyarı karışımı sözlü müdahalesiydi. Kart cebine sıkışmış olmalı, çıkaramadı.
Anlayacağınız Beşiktaş; rakibini (Deyim yerindeyse) döverek sindirdi denilebilir. Çünkü Tosiç’in golü, maç bu sert havadayken geldi.
***
Konuk takım yediği gole cevap vermekte gecikmedi. Ama öyle bir gol attı ki, 3 Bursasporlu Beşiktaş kalesine doğru akarken, savunma bölgesinde hiç kimse yoktu. Herkes gerideydi. Son iki yılın şampiyonu böyle gol yemez, yememeli... Neyse ki; karşılıklı ağ sarsıntıları, maçın seyir zevkini ve heyecan dozajını arttırdı. Zaten tempo da yükselmişti... Futbol adına iyi oldu.
İkinci yarıya, Beşiktaş’ın bildiğimiz atak şeması altında girmemize rağmen; Bursaspor durduk yerde başa bela olacak strateji üretmeyi sürdürüyordu. Hızlı adamları, kontratakları “Dikkat tehlike” sinyaline dönüştürüyordu. Her an herşey olabilirdi ama, ne zaman ne olacağı hiç belli değildi. Bursaspor’un varlığı tehdit soluyordu. Ama Atiba, bu tehdidi bertaraf etti.
Beşiktaş sinirlenmeden, telaşa kapılmadan ve kendi klasik standardına bağlılığını sürdürerek; kendine güveniyle zor bir dönemeci atlattı. Bir de Oğuzhan eski günlerine dönebilse...