Sevgili kardeşim Yalçın Akdoğan dünkü yazısında eyyamcılık ile nankörlük meselesini çok güzel işledi.
Bence bu konu bir hareketin geleceği açısından hayati önem taşıyan bir konudur.
Hele AK Parti gibi bir misyon/dava partisi için bu olmazsa olmaz bir önemdedir.
Zira bir davayı akamete uğratanlar eyyamcılardır. Onlar bir adım sonrasında nankörlere dönüşürler.
Eyyamcılık ile nankörlük bir virüs gibidir. Vaktinde tedbiri alınmazsa bünyeyi kemirir bitirir.
Siyaset, güç demektir.
Güç ilişkileri demektir.
Siyasetin amacı, iktidar olmaktır.
İktidar ve güç ilişkileri acımasızdır.
Siyaset gerçekten katildir.
Gücün olduğu yere münafıklar üşüşür.
Bir başka deyişle, münafıklar/eyyamcılar gücün olduğu yere koşarlar. O gücün sahibinin etrafını kuşatırlar. Ve o gücün sahibi üzerinden kendilerine güç alanları açarlar. Eyyamcılar hiçbir zaman güç sahibine doğruyu söylemek ihtiyacı hissetmezler. Veya güç sahibini yanlışından vazgeçirmek gibi ahlaki bir anlayışa sahip değildirler.
Eyyamcılar güç sahibinin karşısında eğilerek yükselmeyi amaçlarlar. O yüzden güç sahibinin duymak istediğini söylerler. Ve en fenası güç sahibinin gözlerini kör, kulaklarını sağır edecek bir çember oluştururlar. Güç sahibinin nefsine oynarlar. Onun nefsini yücelterek kendi iktidar alanlarını sağlamlaştırmaya çalışırlar. Daha fenası güç sahibinin akıl ve yürek sahibi asıl dostlarını uzaklaştırma siyaseti izlerler. Günün birinde asıl yüzleri ortaya çıkıp kendilerine yol verildiğinde de nankörlük yaparlar. Kendilerine o şanı-şöhreti ve makamları sağlayan güç sahibine karşı düşmanlık siyaseti izlerler.
Dikkat edilirse nankörlerin büyük bir kısmı eyyamcıdırlar. Dünün eyyamcılarının bugünün nankörlerine nasıl dönüştüğünü görmeliyiz. Bugünün eyyamcılarını teşhis edip önlem alamazsak yarının nankörlerini kendi ellerimizle besleyip büyüteceğimizi unutmamalıyız.
Kim ki karşımızda bir makam için eğilip bükülüyorsa ve kim ki hiçbir yanlışımızı görmüyor, her yaptığımızı doğru diye alkışlayıp nefsimizi yüceltiyorsa bilelim ki onlar içimizdeki eyyamcılardır. Yani yarının nankörleri...
***
Sevgili Yalçın’ın yazısının yanına sadakat ve yalakalık bahsini de eklemek lazım diyorum.
Bir hareketin sadıklara ihtiyacı var, yalakalara değil.
Sadakat büyütür, yalakalık küçültür. Sadakat ile yalakalık arasındaki çizgi bellidir: Sadakat çıkarsız ve beklentisizdir. Yani yürektendir. Yalakalık ise çıkara ve beklentiye dayalıdır. Tamamen bedenseldir. Gerçekte sadık olanlar bakmasını bilmeyenlerin gözünde yalaka diye görülürler.
Sahiden yalaka olanlar ise sadık...
Oysa bunun tek ölçütü vardır: Çıkarı veya beklentisi gerçekleşmediğinde nankörlük edip karşıt pozisyona geçenler eyyamcı yalakalardır. Sadık olanlar eleştirilerinden ve uyarılarından dolayı yanlış anlaşılıp haksızlığa uğrasalar bile asla ihanet etmezler.
Her dönemin adamı olanlar eyyamcı yalakalardır. Sadık olanlar yalnız kalsalar bile vazgeçmezler.
Gücü kimde ve nerede görürse oraya koşanlar bilesiniz ki sadık olanları hiç sevmezler. O yüzden sadıkları siyasetin hileleriyle saha dışına sürmek isterler. Ta ki meydan kendilerine kalsın.
Eyyamcılığın ve yalakalığın ödüllendirildiği bir yerde sadık olanların yüreği incinir. Lakin onlar davalarına ihanet etmeyi akıllarının ucundan dahi geçirmezler.
***
Siyaseti tıpkı başkaları gibi yaparsak başarılı olabiliriz diyenlerin bizi kendi ilkesel ve ahlaki zeminimizden uzaklaştırmalarına izin vermemeliyiz.
Reis’in dediği gibi biz biz olmaktan çıkarsak asıl o zaman biteriz.
Yarının nankörlerine dönüşecek eyyamcı yalakaların aklına ihtiyacımız yok bizim.
Bize Ömer’ler lazım...
Sadakatin, adaletin, ahlakın, cesaretin, ehliyet ve liyakatin sembolü Ömer’ler...