Terör bir politikanın değiştirilmesi ya da başka bir politika uygulanması için yapılan baskıdır. Saldırı yapan her terör örgütü, muhatabını kendisiyle mücadeleye davet eder. Böylece terör bazen hedefindeki ülkeyi bir batağa, çıkmaza ya da zor duruma sokacak işler yapmaya teşvik eder, bazen de bir ülkeye ya da bölgeye müdahale etme gerekçesi sunar.
Münbiç’teki terör saldırısının Trump’ın çekilme kararıyla ilgili olduğuna şüphe yok. Ancak eylem karar açıklanır açıklanmaz değil, güvenli bölge kurulacağı ilan edildikten sonra yapıldı. Demek ki terör saldırısını yapanlar açısından sorunun bir kısmı ABD’nin çekilmesiyse, öteki kısmı güvenli bölgeyle ilgili.
Çekilmeden Trump ve Türkiye dışında kimsenin ve hiçbir devletin memnuniyet duymadığını hatırlatmak gerekiyor. Rusya, ABD varlığını kendisine gerekçe olarak kullanıyor, İran mücadelesinin haklılığını ABD’yi şeytanlaştırarak gösterebiliyor, Rejim “emperyalist işgalciler” diyebiliyor, PYD/YPG de büyük destek sağlayabiliyor. Yani ABD kalsa, çok sayıda oyuncu rahat edecek. Ancak bu eylem ABD’nin çekilmesini durdurmayacak, dolayısıyla sorumluluğu DEAŞ dışındaki oyuncularda aramak yanıltıcı olabilir.
DEAŞ, “ABD kalsın” demiyor
DEAŞ, ABD bölgeye girmeden önce de vardı ve yapılanmasını ABD varlığı üzerine inşa etmemişti. Tam tersine ABD’nin Suriye’deki varlığına meşruiyet sağlayan DEAŞ oldu.
ABD’nin çekilme kararında DEAŞ’ı rahatsız eden “yenilmiş” olma halinin ortaya atılmasıydı; bu eylemle yenilmediğini kanıtlamak istemiş olabilir. Ancak bu olay hem Trump’ın çıkmaktan vazgeçmesi için yeterli büyüklükte değil hem de şimdi çekilme durursa bu sefer DEAŞ zafer ilan eder; ki Trump bu riske giremez.
Trump’ın DEAŞ’a karşı mücadelenin Türkiye’ye bırakılacağını açıklaması ile bu eylemi birlikte düşünmek gerekiyor. Güvenli bölge ve DEAŞ’la mücadele konularının birlikte ele alınmasını sağlayan bu eylem, aynı zamanda hem ABD ile Türkiye’yi daha fazla birlikte çalışmaya zorluyor, hem de Türkiye’yi bölgede askeri olarak daha etkili olmaya davet ediyor.
Bu durumun en fazla YPG aleyhine bir ortam yarattığı söylenebilir. Zira Türkiye-ABD yakınlaşması ve Türkiye denetimindeki güvenli bölge, silahlı Kürt hareketinin strateji ve hedef değiştirmesini zorunlu kılıyor.
İşbirliğini gerekli kılıyor
Trump’ın muhalifleri tarafından ağır eleştirilere uğramasına yol açacak olsa da, eylemin esas hedefinin ABD’yi kararından geri adım atmaya değil, tam tersine ısrarcı olmaya zorladığı söylenebilir.
Bu DEAŞ ne menem bir şeyse, her eylemi öncelikle kendisiyle mücadele ettiğini savunanların elini güçlendiriyor. Bugün DEAŞ’la mücadele konusunun en sancılı başlığı, ABD ile YPG’nin mi, yoksa ABD ile Türkiye’nin mi işbirliğini artıracakları konusu. Gelinen aşamada Trump’ın ağırlığı Türkiye’ye vereceği anlaşılıyor ve tam bu sırada bir saldırı gerçekleşiyor.
Bu durumda DEAŞ’ın, ya ABD’ye YPG/PYD’yi terk etmeme baskısı yaptığını ya da Türkiye’nin kendisiyle mücadele ettiğini ispat etmesi için bir imkan sunduğunu ileri sürmek mümkün.
Suriye’de örgütler üzerinden yapılan mücadelede kimsenin kazanmadığı bir durum ortaya çıkmış vaziyette. Devletlerin müdahil olduğu yeniden yapılanma süreçleri görüşülürken tekrar DEAŞ’la YPG mücadele etsin mealinden bir yere dönülmesi kolay değil; konjonktür değişti. Dolayısıyla DEAŞ’ın niyeti bu mudur bilinmez ama eylemlerinin Türkiye-ABD işbirliğini ve Türkiye’nin kendisiyle daha fazla mücadele etmesini teşvik ettiğini söylemek mümkün. Ayrıca, DEAŞ bir silahsa onu tutan elin de artık ortaya döküleceği zaman yakın gibi gözüküyor.