Sayın Erdoğan’ı seven, bugüne kadar AK Parti’yi destekleyen bazı insanlarda, şöyle yürekten “evet” diyememe gibi bir hal var. Bunlar, “hayır” demiyorlar ama “evet çıkmasa galiba daha iyi olacak” gibi bir haleti ruhiye içindeler.
Onların samimiyetini sorgulamıyorum. Yönetimde büyük bir sistem değişikliğine gidiliyor. Hislerin, vicdanın, gerçeklerin insanda kafa karışıklığı meydana getirmesi normal karşılanmalıdır. Ancak “evet” kampında olduğu düşünülen insanların, samimi endişelerini kamuoyu önünde sesli dile getirmeleri, “evet” diyecek insanların kafasını karıştırır.
Demem o ki, Erdoğan ve AK Parti’yi Türkiye için önemli gören insanların “evet” konusunda net olması gerekir. “Ama ‘evet’in sakıncaları/tehlikeleri var” deniyorsa net olunmalıdır. Çünkü lafı, “evet çıkmasa daha iyi olur”a getirmek, başka türlü bir “hayır çıkmalı” anlamına gelir.
Biz yazarlar, ülkemiz ve insanımız için tarihi bir karar anında tarihe not düşüyoruz. Ben, “evet”in doğru olduğuna aklımla, vicdanımla samimi olarak inanıyorum. Yanılabilirim ama bu benim vicdani kanaatim. Aynı zamanda 10 Ağustos’ta Sayın Erdoğan’ı ilk turda yüzde 52 ile Cumhurbaşkanı seçen, 1 Kasım’da AK Parti’yi tek başına yeniden iktidara getiren millet iradesine olan güvenimin sonucu. Hiç tereddütsüz “evet” diyorum.
Bugüne kadar Erdoğan’ı desteklemiş ama şu anda tereddüt yaşayanları anlamaya çalışıyorum. Onlar da “tek adam” meselesine çakılıp kalıyorlar. “Ya şöyle olursa, ya böyle olursa” diyorlar.
Ben de iki şey söylüyorum.
Bir, Sayın Erdoğan tanımadığımız, bilmediğimiz, test etmediğimiz bir lider değil. 1994’teki İstanbul Belediye Başkanlığından beri hayatı, kararları, yapıp ettikleri gözler önünde. Kaptan dalgalı denizde belli olur. Bu insan en kritik zamanlarda Türkiye’yi hep sahili selamete götürdü. Gezi olaylarındaki ihaneti göğüsledi, 17/25 Aralık darbesini önledi. Halk, “seçilmiş ilk cumhurbaşkanı” onurunu ona verdi. En önemlisi, 15 Temmuz darbe girişimini yiğitçe, milletin önüne geçerek o önledi. O yürüdü, millet arkasından yürüdü.
Şimdi ne oldu da dün bu insanı alkışlayanlarda, bugün tereddüt doğuyor? Sonra Sayın Erdoğan tek başına mı? Şu anda yakınındaki insanlar bu toplumun güven duymayacağı insanlar mı? Sayın Binali Yıldırım tercihinin ne kadar isabetli olduğu görülmüyor mu? Yarının Cumhurbaşkanı Yardımcıları, Bakanları hakkında neden şimdiden güvensizlik izhar ediliyor?
Bu meselenin özü, Sayın Erdoğan’a güvenip güvenmemektir. Güveniyorsanız tereddüde mahal yoktur.
İkinci söyleyeceğim şudur. “Parlamenter sistem daha iyidir” deniyor. Yahu Allah aşkına bu ülkede ne zaman parlamenter sistem oldu? 27 Mayıs’tan önce tek adam devri vardı. Ebedi Şef, Milli Şef payeleri masallarda mı geçiyor? Sonra 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül darbeleri. 28 Şubat post modern darbesi… Hepsi parlamenter sistemde olmadı mı?
AK Parti dönemini ele alalım da şu Parlamenter sistemin vesayetçiliğini bir daha hatırlayalım. 27 Nisan 2007’de AK Parti cumhurbaşkanı seçemesin diye yargı hokkabazlığı ile 367 garabeti devreye girdi. Genelkurmay’dan e-muhtıra geldi. 2008’de AK Parti kapatılmak istendi, para cezası kesildi. Ama “laiklik karşıtı eylemlerin odağı” ilan edildi. Parlamenter sistemin ana muhalefet partisi alkışladı bu kararı yahu, alkışladı…
Parlamenter sistem darbelerle delik deşik edilmiştir. En son FETÖ ihanetinde bu ülke uçurumun kenarından dönmüştür.
Onun için güvendiğimiz insanların Cumhurbaşkanlığı sistemini denemeliyiz, diyoruz. Bunu da millete soruyoruz...