ABD'nin yeni Başkanı Donald Trump'ın beklenen telefonu geldi. PYD ve FETÖ konularında Türkiye ve ABD arasında ipler fazla gerilmişti, malum. Obama döneminde ABD geleneksel politikalarından uzaklaşmış ve İran'ı güçlendiren, Sünni dünyayı ise İran'ın jeopolitik hırslarına kurban eden bir politika benimsemişti.
Irak ve Suriye bu politikanın laboratuarı oldu.
İlave olarak ABD, FETÖ'ye arka çıkarak, PYD-PKK'ya silah vererek terör örgütleriyle iş birliği yapan bir ülke durumuna geldi. Dolayısıyla Türkiye ve ABD arasındaki "stratejik ortaklık" da rafa kalktı.
Bu ilişkiyi tamir etmek için Türkiye, Trump'a şans tanıdı.
İlk adımı onun atmasını bekledi. PYD ve FETÖ konusundaki tavrının nasıl olacağına dair bir işaret görmek istedi.
Bu süre zarfındaki sessizliği bazı kesimlerce "Türkiye'nin Trump aşkı" olarak yorumlandı. "Mazlumların sesi olan Türkiye şimdi neden Trump'ın İslamofobik ve ırkçı politikalarına sessiz kalıyor?" soruru soruldu. Sureti haktan gözüken bu yaklaşımın amacının Trump üzerinde Erdoğan karşıtlığı yapmak olduğu kısa sürede anlaşıldı.
Aslında olan içerideki bazı kesimlerin, kendileri gibi dışarıdaki muhataplarının da tasfiye olması.Bugün varlığını koruyup koruyamayacağı bir yana insan hakları ve demokrasi için bir çıpa olmaktan çoktan çıkmış olan AB'nin hala bir ideali temsil etmesindeki naiflikte de benzer bir durum var.
Türkiye'yi mütemadiyen tokatlayan, basın özgürlüğü sopasıyla terör yandaşlığı yapan Avrupalı aktörlerin tasfiyesine de üzülecekler.
Obama'yı Müslümanları koruyup kolladığı için değil Türkiye'yi zora soktuğu için takdir ediyorlardı. Yarın bir gün Trump da Türkiye aleyhine politikalarıyla hükümeti ve Erdoğan'ı sıkıştırmaya başlarsa bugünkü anti Trumpçılardan eser kalmaz.
Trump-Erdoğan görüşmesi kötü geçseydi de mutlaka sevinirlerdi.
***
Odaklanılması gereken husus, Trump-Erdoğan görüşmesinin pozitif açılımları olmalı. Belli ki olumlu bir atmosferde gerçekleşmiş görüşme ve karşılıklı olarak yakın iş birliği mesajı verilmiş. Terörün her türlüsüne karşı birlikte ve etkin mücadele konusunda mutabık kalınmış. Terörün her türlüsü önemli bir vurgu. Çünkü Türkiye ABD'den farklı olarak DEAŞ'ın yanı sıra PKK-PYD ve FETÖ terör örgütleriyle de mücadele ediyor.
***
Trump başkan koltuğuna oturmadan önce de bölge politikalarında örgütlerle değil devletlerle işbirliğinden yana olacağını dair sinyaller vermişti. El Bab ve Rakka'da birlikte hareket etme kararı bunun yansıması olarak görülebilir. PYD-PKK konusundaki ihtilafın aşılmaya başlandığının da işareti aynı zamanda...
CIA Direktörü'nün ilk olarak Türkiye'ye gelecek olması da ihtilaflı konuların giderilmesi iradesini gösteriyor.
Bize Demokratik Suriye Güçleri içinde küçük bir unsur olarak yutturulmaya çalışılan PYD'nin Suriye'nin kuzeyinde tek hakim aktör haline getirilmesine Türkiye baştan beri itiraz etti, malum. Şimdilerde Rojava'dan sürülen peşmergenin bölgeye geri döneceği, PYD'nin tutukladığı ENKS'lilerin serbest bırakıldığının, PKK'lı isimlerin SGD'den tasfiye edildiği gibi haberlerin duyulması şaşırtıcı olmaz. Bazı PYD'lilerin "Türkiye ile bir sorunumuz yok" açıklaması yapması da boşuna değil.
Belli ki Türkiye'nin El Bab'daki başarısından Trump kendi adına da istifade etmek istiyor.Obama için yapılmış Rakka planına "Çok kötü" dedikten sonra Rakka'da DEAŞ'a karşı başarı kaydetmek istediği söyleniyor.
Başarı istiyorsa DEAŞ ile en etkin mücadele eden Türkiye ile iş birliği yapmak durumunda.
Türkiye'nin yapması gereken ise mevcut fırsatları etkin kullanmak, hem Türkiye hem de Suriye ve bölge için güzel neticeler üretebilmek.