Avrupa’da giderek yükselen yabancı karşıtlığı, Türk/Türkiye düşmanlığı ve İslamafobi Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ı odağa alan bir anafora dönüştü. Her türlü demokratik ve insani değeri içine alıp öğüten bu anafor Erdoğanfobi ismiyle de anılabilir.
‘Erdoğan’ı devirmek’, ‘Erdoğan’dan kurtulmak’gibi söylemler Avrupa’da büyük bir takıntıya dönüşmüş durumda ve şuursuz tavırların öne çıkmasına yol açıyor.
Avrupa, yeni bir düşman üreterek kendi yaşadığı savrulmayı perdelemeye çalışıyor.Birçok ülkede İslam ve Türkiye karşıtı o kadar çirkin tepkiler ortaya çıkıyor, fanatizm ve ırkçılık o kadar yükseliyor ki, bunları örtmek için sözümona bir diktatör uyduruluyor ve yapılan saçmalıklar ona karşı bir tavır gibi gösterilerek meşrulaştırılmak isteniyor.
Avrupa artık kendi kendisini kandırmaktan vazgeçmeli ve acı hakikatle yüzlemeli… Bugün birçok ülkede siyasi akıl değişmiştir ve merkez siyasetler çökerek marjinallik hâkim olmaya başlamıştır. Çöken sadece merkez siyaset değil, Avrupa Birliği’nin üzerinde yükseldiği değerlerle şekillenen sosyal-kültürel-siyasal alandır.
Sokakta ve siyasette öyle bir iklim üretiliyor ki, bunun AB değerlerini örselediğine hiç şüphe yok. Irkçı/fanatik akımlar veya onların rüzgârından etkilenen popülist aktörler…
Fransa’daki cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turunda teşkilatı, tabanı, siyasi bir geçmişi ve mefkuresi olan tüm hareketler bozguna uğradı, ırkçı bir parti ve popülist bir siyasetçi ikinci tura kaldı.
Fransa seçimlerinde yaşanan bu tablo ile Fransız siyaset bilimci geçinen Defarges’in suikast söylemi birbirinden bağımsız yorumlanamaz. İslam’a ve yabancı gördükleri her şeye savaş açan siyasetçiler ile bilim adamı geçinen bu soytarının teneffüs ettiği siyasi atmosfer aynıdır. Bu siyasi atmosfer Fransa’nın Devrimden sonra inşa edilen siyasi yapının sarsılmaya başladığını gösteriyor. Fransız devrimi Aydınlanma felsefesinin eşitlik, özgürlük, adalet, çoğulculuk, halkların kardeşliği gibi kavramları yapıtaşları olarak görmüştü. Le Pen’in veya Defarges’in kafası, işte bu paradigmayı çökertmeye çalışıyor.
Türkiye gibi birçok ülke de Fransa’nın geçmiş kültürel birikiminden etkilenmiştir ve bugün yaşanan bu travmayı ibretle izlemektedir. Özellikle Tanzimattan sonra siyasette, hukukta, edebiyatta, eğitim ve askeriyede Osmanlı ve genç Cumhuriyet Fransa’nın ortaya koyduğu değerlerin etkisi altında kalmıştır. Bugün ise bu imrenme hali yerini acıma hissine bırakmaktadır. Acaba Fransa’yı ve Fransız şiirini öven Ahmet Hamdi veya Yahya Kemal bugün yaşasaydı Le Pen fanatizmiyle şekillenen Fransa siyasetine ne derdi?
Defarges’in suikast saçmalaması çok tepki çekti. Oysa teröristlere ve katillere kucak açan Avrupa ülkelerinin yaptıkları kuru bir söylemden daha fazlası… Türkiye’yi tehdit eden kim varsa Avrupa’da himaye görüyor. PKK’lılar, DHKPC’liler, FETÖ’cüler ve bilumum şer odakları… Türkiye’yi ve Erdoğan’ı dize getirebilmek için her yolu mübah, her kirli ittifakı caiz görüyorlar.
Sandık mı silah mı, siyaset mi terör mü gibi ayrımlar demokrasinin temel tercihleridir. Kimi Avrupa ülkelerinde görülen siyasi akıl maalesef demokrasinin bu olmazsa olmaz felsefesini yerle bir ediyor, silahı ve terörü cesaretlendiriyor.
Erdoğanfobi, hepsinin gözünü kör etmiş… Türkiye’ye karşı giriştikleri antidemokratik girişimler kendi ülkelerindeki siyasi kültürü de zehirliyor ve zehirlenen aktörde ortaya çıkan siyasi aktörler giderek mutantlaşıyor.
Mutantlaşan siyasetçiler, siyaset bilimciler ve zehirlenen bir atmosferi teneffüs eden haklar…
Erdoğan’ın liderliği karşısında fiyakası bozulan, çapsızlığı ortaya çıkan, kifayetsiz ve yetersiz kalan Avrupalı yöneticiler, Erdoğan’a karşı zehirli gaz salgıladıkça kendi ülkelerindeki ortamı zehirliyorlar ve işte böyle mutantlaşan siyasi mahlukların güç kazanmasına sebep oluyorlar.