Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet’ sloganını rabia sembolüyle AK Parti’nin siyasi işareti haline getirmesi, terörle mücadelede sürecindeki kararlılığı, Kuzey Irak yönetiminin bağımsızlık referandumuna verdiği tepki ve milliyetçilik üzerine bir kısım ifadeleri bazı çevrelerin eleştirisini çekiyor. AK Parti’nin milliyetçiliğe kaydığı veya milli reflekslere savrulduğu gibi kimi eleştiriler acaba gerçeklikle ne kadar bağdaşıyor, Erdoğan’ı sergilediği milli duruş AK Parti’nin siyasi kimliği açısından ne anlam ifade ediyor?
Erdoğan’ı eleştirenlerin ilk vurgusu tek millet-tek devlet mottosunu kullanmasıyla ilgili. Peki, Erdoğan bu ifadeleri ne zaman kullanmaya başladı, çözüm süreci bittikten sonra mı? Hayır… Çözüm süreci olarak bilinen, o zamanlar Kürt veya Demokratik açılım şeklinde ifade edilen sürecin başlangıç noktası olarak görülen Diyarbakır konuşmasında kullandı.
2005’teki o konuşmadaki ifadeler aynen şöyleydi: “Biz, büyük bir devlet ve millet olarak, bu ülkeyi kuranların bize miras bıraktığı temel prensipler, demokratik cumhuriyet ilkesi ve anayasal düzen dairesinde her sorunu daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku ve daha çok refah ile çözeriz, çözüyoruz, çözeceğiz! Tek millet, tek bayrak, tek vatan ve tek devlet prensibi içinde Kürt sorunu da, başka sorunlar da gözbebeğimiz cumhuriyetimizin daha çok demokrasi üretmesiyle çözülecektir.” Yani Erdoğan’ın durduğu yerde bir savrulma veya konjonktürel bir söylem değişikliği sözkonusu değil.
Erdoğan’ın milli ve yerli bir karakter olarak siyaset yaptığı; dışa bağımlı, dışarıdan icazetli veya başka güçlerin acenteliğine soyunan bir tavır içine girmediği ve bağımsız bir kişilik sergilediği söylenebilir. Erdoğan’ın büyük Türkiye ideali, ülkeyi dünyaya ve ulus üstü yapılarla onurlu işbirliğine açmakla birlikte, kendi özünü ve karakterini korumayı amaçlıyor. Erdoğan’ın milli ve ‘millici’ karakteri, milliyetçiliğin klasik bağlamını aşan boyutlar taşıyor. Erdoğan, ‘Milli Birlik ve Kardeşlik Süreci’ adını verdiği sosyal restorasyon projesinde tüm farklılıkları bir zenginlik olarak konumlandırmış ve her etnik grubun meselesini demokratik zeminde çözmeye çalışmıştır Bu yönüyle inkârcılık, reddiyecilik ve asimilasyon kavramları Erdoğan’ın kabullenebileceği kavramlar değildir.
Erdoğan, dünyanın farklı yerlerinde tezahür eden hamasi, ırkçı, kafatasçı, dışlayıcı, tepkisel, ayrılıkçı, ayrımcı, maço-erkek egemen, tek tipçi bir milliyetçilik anlayışını hiçbir zaman doğru bulmamıştır. Onun öne çıkardığı milliyetçilik ortak değerlere, tarihe, gelecek ülküsüne atıf yapan, farklı özellikleri ahenk içinde bir arada tutabilecek, ortaklık/topluluk ruhunu öne çıkaran bir anlayıştır. Milliyetçiliğin vatan, bayrak, ecdat, büyük Türkiye gibi kavramları, Erdoğan’ın da önemsediği ve yüceltmeye çalıştığı kavramlardır. Erdoğan, milliyetçiliği milletini ve vatanını sevmek, bu idealleri geliştirmeye çalışmak olarak vurgular. Bu noktada Erdoğan’ın daha çok millicilik kavramıyla ifade edilebileceği söylenebilir.
Erdoğan’ın siyasi tarihimizdeki ulusalcı veya milliyetçi akımlar içinden gelmediğini biliyoruz, ancak milliyetçiliğin bir kısım değer ve kavramları, Erdoğan’ın geliştirdiği muhafazakâr demokrat kimlik içinde yer bulmuştur. AK Parti içinde bazı milliyetçi partilerin mensuplarından veya oy verenlerinden daha büyük bir milliyetçi kitle olduğu da söylenebilir.
Erdoğan’ın Türkçülük-Kürtçülük bağlamında yaptığı eleştiriler etnik temelli ve dışlayıcı anlayışlara yöneliktir. Yurtseverlik, vatanperverlik, milliyetperverlik ideallerini öne çıkaran Erdoğan’ın özellikle son dönemde sergilediği anti-emparyalist tavır milli bir duruş olarak ortaya çıkıyor. Savunma sanayii başta olmak üzere milli müktesebatı geliştirmekten, TİKA gibi kurumlar üzerinden Türk dünyasıyla ilişkileri geliştirmeye kadar bir dizi politika bu millici anlayışın içe kapanık ve tikel değil, dışa açılımcı ve bütüncül bir perspektife sahip olduğunu gösteriyor. Sayın Bahçeli’nin de bu milli duruş ve milli tavır sebebiyle hükümetin bir kısım politikalarına destek verdiği söylenebilir. Türk milletine ve devletine yönelen harici tehditlere karşı sergilenen bu mutabakat güncel politikayı aşan bir anlam taşır.
Sonuç olarak Erdoğan ilk günkü anlayışla yoluna devam ediyor ve aynı hassasiyetleri yüceltmeye çalışıyor.