İslam dini Mekke’de doğdu ama Medine’de kök saldı, büyük bir medeniyete dönüştü. Yaşadıkları zulümlere rağmen dinlerini korumak için Mekke’den Medine’ye hicret eden Müslümanlar ayrı bir şerefe nail olmuşlardır, Medine’de hicret edenleri bağrına basan Ensar ise apayrı bir övgüye mazhar olmuştur. Büyük İslam medeniyetini kuran anlayışta Ensar’ın ortaya koyduğu fazilet büyük bir pay sahibidir.
Ensar-muhacir ilişkisi evsahibi-kiracı ilişkisi değildir.Peygamber Efendimiz Ensar ile Muhacirler arasında bir ‘kardeşlik ilişkisi’ tesis etmiştir. Ensar olan Medineli Müslümanlar Muhacir olan Mekkeli Müslümanlarla sadece evlerini, topraklarını, mallarını paylaşmamıştır; şefkat, merhamet ve sevgilerini de paylaşmış, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir sosyal dayanışma ve kaynaşma ağı oluşmuştur. Mazluma, mağdura, muhacire kucak açanlara düşen bu kardeşlik hukukunu tesis edebilmek ve ülkesini terk etmek zorunda kalan insanlara her açıdan kol kanat germektir.
Türkiye göçmenler konusunda büyük özverilerde bulunuyor, devletimiz de milletimiz de elinden gelen gayreti gösteriyor. Peki, bizler her birimiz, Suriyeli göçmenlere ne kadar kardeş olabildik, onların yaşadıkları travmayı atlatabilmeleri için bireysel olarak hangi gayreti gösterdik? Ülkemizde misafir ettiğimiz bu insanlara karşı ensar-muhacir kaynaşmasına benzer bir tutumu hakkıyla gösterebildik mi? Toplamda çok şeyler yaptık ama bireysel bazda bu büyük faziletten ne derece pay sahibi olabildik?
Türkiye’deki Iraklı ve Suriyeli göçmenler üzerinden bir fırtına koparılmaya çalışılıyor. Ülkemizi karıştırmak isteyen küresel siyaset mühendislerinin tahrik etmeye çalıştığı bu konu Türkiye’nin zayıf karnı değil, gurur kaynağıdır. BM verilerine göre bugün dünyanın en fazla göçmen ağırlayan ülkesi Türkiye… Savaşlardan, iç çatışma ve karışıklıklardan kaçan mazlum insanların sığındığı bir menzil olabilmek, yüzbinlerce insanı bağrına basabilmek, insanların hayatını ve geleceğini kurtarmak, onlara umut olabilmek çok değerli bir şeydir. Bu, bir insanlık testidir. Gözünün önünde denizlerde boğulan çocuklara yardım elini uzatmayan veya kendisine sığınmaya çalışan gariban insanları tel örgütlerle, köpek ve silahlarla karşılayan Avrupa ülkeleri maalesef bu testi geçememiştir. Ülkelerine aldıkları göçmenlere vebalı muamelesi yapıp kampların dışına çıkarmayan ve onları suçlu gibi gören ülkelerin hali de hazindir. Beş-on göçmenle sosyal dokusunun bozulacağını düşünen bu ülkeler yüzbinlerce göçmenin Türkiye toplumuyla kaynaşmasını anlayamıyorlar. Dünyaya maddiyat gözlüğüyle bakanların, Ensar ahlakını anlayabilmeleri zaten mümkün değildir.
Suriye’den ve Irak’tan ülkemize sığınan insanlar büyük bir dram ve trajedi yaşamışlardır ve yaşadıkları sorun da daha bitmemiştir. Evinden barkından, köyünden, sevdiklerinden ayrı kalmak, hasret acısı çekmek, üstüne üstlük hasret acısına en yakınlarının ayrılık elemini katmak katlanılması zor bir durumdur. Şehit düşen eşini ve akrabalarını bırakarak yedi çocuğuyla Türkiye’ye sığınan bir kadıncağızın maddi ihtiyaçlarını karşılamak onun içindeki acıyı söndürmez. Beş yıldır bir göz çadırda 10 kişi yaşayan, sırtını duvara yaslamaktan bile mahrum olan insanlar hiç de kolay bir yaşam sürmüyorlar. Yaşam mücadelesi veren Suriyeli göçmenler aynı zamanda Türkiye toplumuna da katkıda bulunmaya çalışıyorlar. Bugün birçok şehrimizde emeğiyle, alınteriyle ülkemize katmadeğer üreten göçmenler var.
Türkiye’ye sığınan göçmenlerin yüzde 95’e yakın bir kısmı kadın, çocuk ve yaşlı erkeklerden oluşuyor. Her ailenin Suriye’de yaşadıkları drama ek olarak, burada hayata tutunmak için çektikleri nice çileler var. Suriyelilerin Türkiye’de karıştıkları asayiş olayları yüzde 1 gibi çok küçük oranlarda... Göçmenlere yapılan pozitif ayrımcılık elbette hak-hukuk ihlallerine sessiz kalınması anlamına gelmiyor. Suriyelilerin içinde de yanlış yapanlar veya kasıtlı olarak provokasyon çıkarmak isteyenler olabilir. Bunlara karşı yapılması gereken meseleyi devlete ve hukuk sistemine havale etmektir.
Bütün bu insanlık dramına karşı sorunun çözümüne paydaş olmaya çalışmak yerine böyle bir sorunu istismar etmeye kalkmak kabul edilebilir bir durum değildir. Mazlum insanlar üzerinden bir tahrik ve provokasyon çıkarmak için vicdanı kurumuş olmak gerekir.Zihnindeki korkular ve acılar içinde yüreği pırpır atan yavrucaklara yeni kargaşa ve çatışma senaryolarıyla yaklaşmak, ehli insafın yapabileceği bir iş değildir.
Bu yüzden tarihi bir örneklik sergilediğimiz bu konuda ortaya koyduğumuz fazileti boşa çıkarmamak ve oynanan oyunlara düşmemek gerekir.