Daha İstanbul’da başlamıştı bu gezinin gerginliği.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan hiç ayrılmayan Koruma Müdürü Muhsin Köse ve ekip arkadaşlarının bu sefer havaalanından dönmeleri bile anormallik sinyalleri veriyordu.
Teamüle aykırı olarak, herkesin tek tek giriş yapacağının duyurulması da sinir harbinin; daha ülkeye girişte başlayacağı anlamına geliyordu.
Sevdiklerimizle vedalaşırken çaktırmadan hellallik alma gayretimiz de, adı konmamış bir endişenin alametiydi.
Bütün dünya burada...
Elbette riskli bir organizasyondu.
200’e yakın ülkenin başkan veya başbakanı, binlerce bakan ve üst düzey yöneticisi burada toplanmıştı.
İstihbarat başkanlarını, binlerce ajan ve korumayı da ilave edersek, her ihtimale karşı tedbir zorunluluğu daha iyi anlaşılıyor.
Zira terörün sınır tanımadığı bir dönemdeyiz. Ayrıca, devletler arasındaki istihbarat savaşları ve suikast türü yansımalarının, sadece film sahnelerinden ibaret olmadığını da biliyoruz.
Özellikle 15 Temmuz’dan sonra en medeni zannedilen Amerika ve Avrupa’nın bile, planlarını bozan Türkiye’ye karşı ne kadar marjinal ve agresif davrandıklarını dikkate alırsak, neler olabileceğini daha kolay tahmin ederiz.
Netanyahu çilesi...
Normalde İstanbul’u aratmayan New York trafiği, böyle zirvelerde daha da çekilmez oluyor.
Nitekim, uçaktan indikten sonra otelimize yerleşmemiz 4 saati buldu.
İki yıldır, İsrail Başbakanı Netanyahu ile aynı otelde kalıyoruz.
Bunun ne demek olduğunu tahmin edemezsiniz. Otelin önüne geldiğiniz andan itibaren içeriye girmeniz en az yarım saat sürüyor. Valiziniz, çantanız, cebiniz; velhasıl her şeyiniz kontrol ediliyor.
Ve bu işkence, her girişinizde tekrarlanıyor.
Nitekim İsrail ekibi bizden iki gün erken ayrıldı, herkes bayram etti.
***
Bu günlerde New Yorklular yürümeyi yeniden keşfetti! Çünkü neredeyse Manhattan tamamen trafiğe kapalıydı.
Tecrübeyle sabittir, yürüyerek 10 dakikada gidebileceğimiz bir yere, şoförümüzün; ön camdaki “PRESS” tabelasını kullanmasına rağmen yarım saatte gidebildik.
Hatta bazen yürümenize bile izin verilmiyor. Polis, sık sık yolunuzu kesiyor, “Öbür taraftan…” diyor.
Hemen karşıdaki sokağa gitmek için sizi ters yöne çevirip iki üç blok dolaştırıyor ama çok ilginç; kimse itiraz etmiyor.
İnsan, “Demek ki böyle ‘Özgürlükler ülkesi’ olunuyormuş” diye düşünmeden edemiyor.
FETÖ’nün panzehri TURKEN
Daha önceki gezilerimizde FETÖ lejyonerleri sürekli etrafımızda dolaşıyor, fırsat buldukça sataşıyordu.
Geçen yıl Erdoğan’ın programlarına, polis desteğiyle girmek için yırtınan “acar gazeteciler” mesleği mi bıraktı bilmiyorum; bu sefer hiç ortalıkta göremedik!
***
New York’ta çok sayıda Türk var ama milli bir idealler etrafında tam olarak bütünleşmiş bir görüntü vermiyorlar. Bu dağınıklıkta FETÖ fitnesinin de etkisi olabilir.
Ama TURKEN Vakfı, Yönetim Kurulu Başkanı Behram Turan’ın; Amerikan aksanlı Türkçesine bile yansıyan özgüvenli ve güçlü yönetiminde, bu boşluğu doldurma yolunda hızla ilerliyor.
Manhattan’ın göbeğinde açılacak olan öğrenci yurdu bu anlamda çok hayırlı gelişmelere vesile olacak.
Hiç de geç sayılmaz...
Önemli olan çürük yumurtalardan arınmış; sağlıklı bir başlangıç olması.
Umarım bu hayırlı hizmetlerin de, kripto FETÖ’cüler tarafından zehirlenmesine izin verilmez.
Kılıçdaroğlu güldürdü
New York’tan ayrılmadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan geniş bir değerlendirme dinledik. Trump görüşmesi dahil, her konuda planlanandan daha iyisinin gerçekleştiği izlenimini aldık.
Bir güne on görüşme sığdırdıklarını anlatırken, Kılıçdaroğlu’nun, “Erdoğan ile kimse görüşmek istemiyor” sözü salonda gülüşmelere sebep oldu.
Çünkü Kılıçdaroğlu Fatih Altaylı’ya bunu söylerken Erdoğan, Trump ile görüşüyordu:)
Sayın Kılıçdaroğlu, biraz “Kandıralı” misali olacak ama yandaki fotoları sırf sizin için tekrar yayınlıyoruz.
Netice itibariyle, endişeli başlayan New York gezisinden ümitli ve Kılıçdaroğlu sayesinde de neşeli dönüyoruz.