Önce, Türkiye açısından “alarm işaretini” vereyim. Antalya’daki Polis Akademisi’nin Uluslararası Bir Tehdit Olarak FETÖ sempozyumunda Trump’ın danışmanı Theodore Roosevelt Mallochile kısa sohbetimizde söylediği söz önemli: Türk-Amerikan ilişkisi bu şekliyle devam edemez, yakın gelecekte ya çok kötüye, ya da daha iyiye doğru ilerler.
İkimiz de Trump’ı o telefonuna dönük yüksek beklentilere karşın, biraz “ihtiyatlı iyimserler” grubundaydık.
Nitekim, ABD Dışişleri Bakanı, Rex Tillerson’un, önceki gün Washington, Wilson Center’da yaptığı ABD ve Avrupa: Batı İttifakını Güçlendirme başlıklı konuşmadan işlerin daha da kötüye gidebileceğinin işaretlerini alınıyor.
Tillersonönce, Rusya’yı çevresine anti-demokratik hedefler yayan, Batı’ya saldırgan politikalar sergileyen bir güç olarak niteleyip, İran’la bütün alanlarda tehdidin sıfırlanması yönünde mücadele edileceğini vurguluyor.
Sonra... Sözü hassaten Türkiye’ye getiriyor: Bir NATO müttefiki olarak Türkiye’yi ittifakın ortak savunma öncelikleri konusunda uyardık, Rusya ve İran, Türklere Batı dünyasının sağladığı ekonomik ve siyasi çıkarları sağlayamaz...
Emperyalizmin sözcüsünün sözlerini tersten okuyun, ABD ve AB’li müttefiklerimiz sınırımızda bir PKK devleti kursalar, FETÖ üzerinden ülkemizde darbeler yapsalar, koydukları tek taraflı ambargolara uymadığımız için bizi sözde mahkemelerde aşağılamaya çalışsalar da ses çıkarmayalım, küresel emperyalizmin, “aferin bak adam oldun, bunu da hak ettin” diyerek önümüze atacağı kemiği bekleyelim, öyle mi?
Türkiye, ABD-AB hattında şekillendirilmiş emperyalizmin bekçi köpeği değildir.
Millet, 15 Temmuz kanlı emperyalist saldırısından sonra, o saldırının arkasındaki güçlere ve aşağılık/alçak piyonlarına teslim olacak her siyaseti alaşağı etmekte de kararlıdır.
Kılıçdaroğlu: Emperyalist işbirlikçisi...
Onu, FETÖ’nün kaset kumpasıyla Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurucusu olduğu partinin üst makamına getiren güç, asıl görevini 1-5 Aralık 2013 tarihlerinde Washington’da verdi. 17-25 Aralık yasadışı dinleme tapelerini, emperyalizme karşı şahlanışın sembolü gazi meclisimizin duvarlarına dinleten adam o oldu...
O gün bugündür, FETÖ üzerinden Amerikan emperyalizmiyle yakın işbirliğini izliyor, neo-con/siyonist lobinin bütün yaptıklarının Türkiye’deki hoparlörü olmasını görüyoruz...
Yapsın... Bize ne... Sonuç itibariyle, kandırabildiğini kandırır ama ülkenin ortak kuvvayı milliye ruhundan alır cevabını...
Ama... Bütün bunları yaparken, kendisini “sol kanat lider” olarak tanıtıp, bir de Gazi Paşa’nın onurlu gölgesinin altına sığınması, kanımıza dokunuyor...
Amerikan bayrağı altında savaşan PKK ne kadar anti-emperyalistse, Kemal Kılıçdaroğlu da o kadar solcu ve “Atatürkçü” bir karakter...
Emperyalist işbirlikçisinden devrimci değil, karşı devrimci çıkar... Aynı karakterden “Mustafa Kemal’in askeri” değil, Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın izini süren siyasetçi çıkar...
O mahkemeden bi’b.k olmaz...
Birileri, emperyalizmin, sözünden çıkmış Türkiye’ye açıkça parmak salladığı New York’taki mahkemeden bi’şeyler umut ediyor, belli. Hiç bi’b.k çıkmaz oradan. Eşyanın tabiatına aykırı bir hukuki süreç yaşıyoruz. Her şey korkutulmuş bir şaibeli adamın üzerinden sergilenmeye çalışılıyor. Tek soru soracağım, bir sürü var ama geçelim: Türkiye-İran arasındaki ticarette ABD nasıl dolandırılmış oluyor?
Eğer bir şekilde dolandırmışsak, elimize kolumuza sağlık da, bu sorunun cevabını nasıl açıklayacaklar merak ediyorum.
“Hukuki”değil, “siyasi” kimlik taşıyan bir iddianame için bu kadar yorum yeter, fazla bile.
Amerikan çıkarlarını korumak, “kontrol edilemeyen milli bir lideri” saf dışı bırakmak için tezgahlanmış bir mahkemeden etkilenmeyeceğimiz açıktır. Siyonist lobinin güçlü yayın kuruluşu New York Times’ın bile “Türkçe twit attığı” zorlu bir dönemden geçiyoruz, açık söyleyeyim, bu millete vız gelir-tırıs gider...
Muhafazakar kesim, Deniz Baykal’ı çok eleştirdi, hatta hakkında yazdığım yazılar nedeniyle ben de aynı kesimden tepkiler aldım. O, “ulusalcı” ve “gelenekçi Atatürkçü” kimliğiyle eleştiriliyordu, olabilir ama tarihin bu dönüm noktasında “emperyalist işbirlikçisi bir lider” ile karşılaşınca, onun “milli-yerli karakteriyle” doğru yerde durduğunu artık herkes anlıyor.
Keşke, CHP tabanı da anlayabilse...